Son vaaz vermek fırsatlarımda Petrus’un birinci mektubuna baktık. Bugün Petrus’un ikinci mektubuna bakmak istiyorum. Petrus’un birinci ve ikinci mektubunun arasında biraz zaman geçmiş. Ve ikinci mektubunda Petrus hayatının sonunu bekliyormuş. Diyor, “Bedenden ayrılışımın yakın olduğunu biliyorum” (2. Petrus 1:14). Tabii hepimiz öleceğiz ama Petrus’un gelecek ölümü sadece kişisel bir olay değildi. Dünyanın ilk kiliseler için Mesih İsa’nın Havarilerin ölümleri büyük bir güçlük oluşturdu. O Elçiler İsa’yı yüze yüz gördüler. Onu dokundular. Birkaç sene onunla beraber yaşayıp gezdiler. İsa’nın haçlanmasını gördüler. Dirilişini da gördüler. İlk Hristiyanlar Elçilerin tecrübelerine güvenmeyi çok denenmeliydiler. Aynı zamanda çok zulüm görüyorlardı çünkü ne Romalılar ne de Yahudiler onları kabul etmediler. Onlar Elçilerin ölümleri ile terk edilmek üzereyken ilk kiliselerde bir kriz çıkmak üzereydi sanki. “Petrus, Yakup, Markos, Pavlus, Yuhanna öldükten sonra ne yapacağız?? Kime güvenebiliriz? Doğruluğu kim biliyor? Kim bizi koruyup savunacak?” Bu kaygıyı Petrus, Pavlus, ve öbürler fark etmiştiler ve o yüzden Petrus mektubunu yazıyor. İlk Hristiyanları rahatlatmak istedi. Bugün sizde aynı gibi kaygılar olabilir. “Neye inanmalıyım? Kime güvenebilirim? Doğruluk nedir ve nerede bulunur?” Bu soruların Petrus verdiği cevaplarına bakacağız bu sabah. Cevaplarına bakarak önümüzdeki yıl boyunca dayanan büyük bir teşvik sizle bırakmak istiyorum. Pekala Rab’bin sözlerine bakalım beraber.
2. Petrus 1:12-21: Onun için, her ne kadar bunları biliyorsanız ve sahip olduğunuz gerçekle pekiştirilmişseniz de, bunları size her zaman anımsatacağım. Bu bedende yaşadığım sürece bunları anımsatarak sizi gayrete getirmeyi doğru buluyorum. Rabbimiz İsa Mesih’in bana bildirdiği gibi, bedenden ayrılışımın yakın olduğunu biliyorum. Ben bu dünyadan göçtükten sonra da bunları sürekli anımsayabilmeniz için şimdi her gayreti göstereceğim.
Rabbimiz İsa Mesih’in kudretini ve gelişini size bildirirken uydurma masallara başvurmadık. O’nun görkemini gözlerimizle gördük. Mesih, yüce ve görkemli Olan’dan kendisine ulaşan sesle, “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum” diyen sesle Baba Tanrı’dan onur ve yücelik aldı. Kutsal dağda O’nunla birlikte bulunduğumuz için gökten gelen bu sesi biz de işittik. Peygamberlerin sözleri bizim için daha büyük kesinlik kazandı. Gün ağarıp sabah yıldızı yüreklerinizde doğuncaya dek, karanlık yerde ışık saçan çıraya benzeyen bu sözlere kulak verirseniz, iyi edersiniz. Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insan isteğinden kaynaklanmadı. Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı’nın sözlerini ilettiler.
Petrus’un cevabı kısaca neydi? Bu olaylar gerçekten tarihte oldu. Üstelik Rab’bin sözü onları önceden müjdeledi ve bu olaylar aracılığıyla daha büyük kesinlik kazandı. Ne diyor? Elçiler öldüklerine halde ilk Hristiyanlar zulüm gördüklerine halde herşey kaybolmuş olduğunu bile görüneceğine halde Tanrı kilisesini bırakmaz. Kaygılanmasınlar. Panik yapmasınlar. O’nun doğru ve güvenilir sözü onlara verilmiştir. O’nun sözü kesin, yani mükemmeldir ve yeterlidir. Bu gerçeklikleri şimdi derin derin düşünelim.
1. İnancımız tarihsel gerçekliklerden kaynaklanır. (16-18)
“Masallara başvurmadık.” Müjde sadece bir efsane değildir. İsa’nın ölümü ve dirilişi tarihsel olaylar olduklarını itiraf ederiz. Değillerse buradan çıkıp eve gidelim. Gerçek değillerse umidimiz yoktur. Pavlus 1. Korintliler 15:17-19 diyor, Mesih dirilmemişse imanınız yararsızdır, siz de hâlâ günahlarınızın içindesiniz. Buna göre Mesih’e ait olarak ölmüş olanlar da mahvolmuşlardır. Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e umut bağlamışsak, herkesten çok acınacak durumdayız.
Ben farklı dinlere inanan kişiler ile konuşmuştum. Bazı diğer dinlerin imanlıları “Tarihte ne olduğunu fark etmiyor. Kitabım böyle yada şöyle derse, tarihe boşver derim” diye söylüyorlar. Bizim inancımız hiç öyle değildir. Gerçeklik ve tarih ilgili şeyler iddia ederiz. İsa ölüp dirilmediyse ben bu inancı terk ediyorum. Ama hamdolsun İsa ölümden dirilmiştir! Hatta gizli gizli bir şekilde ölüp dirilmedi. Herkesin önünde mahkum edilip haçlanmış. Dirildikten sonra 40 gün, evet 40 gün dirilmiş olan İsa toprakta dolaşıyordu. 500 kişi dirilmiş olan İsa görmüş. 1. yüzyıllardaki Hristiyan olmayan tarafından yazıldığı tarih kitaplar bile bu olayları açıklıyor.
Petrus ilk Hristiyanların inancı objektif ve dayanıklı olduğunu bilmelerini istiyor. Luka 9’daki İsa’nın Görünümü Değişmesine bahsediyor. “Oradaydım. Bunları kendim gözleriyle gördüm kendim kulaklarıyla Baba Tanrı’nın seslendiğini işittim” diyor Petrus. Bu içinden bir ses yada bir his değildir. Petrus bunlar doğru olduğunu ve inanç doğru olduğunu okuyucuların bilmelerini istiyor. Hatta 12. ayetten önce 4 kere “bilgiye” ifade ediyor. 3. ayet: “kendisini tanımamız”; 5-6. ayet: “erdeminize bilgiyi, bilginize özdenetimi”; 8. ayet: “Rabbimiz İsa Mesih’i tanımakta”. İncil’in orijinal dilinde bunlar hep “bilgi/bilmek” kelimesidir. Bir his bir ses değil; bunları bilmemizi istiyor ve bunlara güveni tam olmamızı istiyor.
Seni sormalı. Bunlara biliyor musun, bugün? Sen günahkar olduğunu ve günahların için yargılanacağını biliyor musun? Tanrı sevgi ve lütuf dolu olduğu için tek Oğlu İsa Mesih’ini bize gönderdiğini biliyor musun? İsa günahların için carmıha gerilip bağışlayan kurban olarak öldüğünü biliyor musun? İsa bize sonsuz yaşam vermek için Tanrı’nın gücüyle ölümden dirildiğini biliyor musun?
Bu tatlı bir masal değildir. Bu büyülü bir efsane değildir. Bu evrenin en derin en önemli gerçekliğidir. Hayatını değiştirecek. Bunu biliyor musun?
2. İnancımız incilsel doğruluklardan kaynaklanır. (19-21)
Petrus’un dağadaki tecrübesi ne muhteşem olmalıydı. Onu okuyalım, Luka 9:28-36: Bu sözleri söyledikten yaklaşık sekiz gün sonra İsa, yanına Petrus, Yuhanna ve Yakup’u alarak dua etmek üzere dağa çıktı. İsa dua ederken yüzünün görünümü değişti, giysileri şimşek gibi parıldayan bir beyazlığa büründü. O anda görkem içinde beliren iki kişi İsa’yla konuşmaya başladılar. Bunlar Musa ile İlyas’tı. İsa’nın yakında Yeruşalim’de gerçekleşecek olan ayrılışını konuşuyorlardı.
Petrus ile yanındakilerin üzerine uyku çökmüştü. Ama uykuları iyice dağılınca İsa’nın görkemini ve yanında duran iki kişiyi gördüler. Bunlar İsa’nın yanından ayrılırken Petrus İsa’ya, “Efendimiz” dedi, “Burada bulunmamız ne iyi oldu! Üç çardak kuralım: Biri sana, biri Musa’ya, biri de İlyas’a.” Aslında ne söylediğinin farkında değildi.
Petrus daha bunları söylerken bir bulut gelip onlara gölge saldı. Bulut onları sarınca korktular. Buluttan gelen bir ses, “Bu benim Oğlum’dur, seçilmiş Olan’dır. O’nu dinleyin!” dedi. Ses kesilince İsa’nın tek başına olduğu görüldü. Öğrenciler bunu gizli tuttular ve o günlerde hiç kimseye gördüklerinden söz etmediler.
Ne muhteşem olmalıydı! Hayal edin. Orada olsaydık, değil mi? Öyle bir mucize yaşasaydık! Öyle bir tecrübe etseydik! Musa ve İlyas’ı görmek. Tanrı’nın sesi işitmek. Harika. Ama çok dikkat edin. Petrus onun okuyucularına öyle bir şey söylemiyor. “Evet, keşke orada olsaydınız. İmanınız ne kadar büyük olacaktı. Ne yazık.” Diye pişman olmuyor. Petrus bu olayı anlatarak okuyucuları kızkandırmaya çalışmıyor. Hayır. Onun yerine ne diyor? “Cesaretinizi toplayın! Yaşadığım olay ne kadar harikaları gösteriyor! Rab’bin sözü doğru ve güvenilirdir! Ellinizdeki Tevrat ve ellinizde olacak İncil kesindir! Onlar doğurlanmıştılar! Ben yokken hiç merak etmeyin, kaygılanmayın. Rab sizinledir. O’nun sözüyle sizle daima konuşur.”
Petrus Tanrı’nın sesi duydu ve Musa ve İlyas’ı gördü. Neden onlar, başka birisi değildi? Çünkü biri Tevrat’ın temsilcisi biri Peygamberler’in temsilcisidir. Demek İsa Mesih Rab’bin sözünü tamamlar. Elçilerin İşleri 10. bölümde Petrus yüzbaşı Kornelius, ailesi ve dostlarıyla Müjde’yi anlatıyordu. Hatırlıyor musunuz? 43. ayet İsa Mesih hakkında aynı Petrus böyle vaaz etti: “Peygamberlerin hepsi O’nunla ilgili tanıklıkta bulunuyorlar. Şöyle ki, O’na inanan herkesin günahları O’nun adıyla bağışlanır.” Amin!
Evet, Peygamberlerin sözleri bizim için daha büyük kesinlik kazandı. Rab’bin sözü yeterli artık. Dönemimizde herkes bir tecrübe istiyor. Herkes bir mucize görmek istiyor, gerçek gibi bir rüya görmek istiyor. Beni yanlış anlamayın. Bunlar kötü değildir. Ama Rab’bin sözüne kadar imanımız güçlendirmez kardeşlerim. Tanrı’nın halkı Mısır’dan çıkarken ne kadar mucizeler yaşadılar. Aniden vebalar! Denizi karaya çevirdi! Bir bulut sütun bir de ateş sütun! Gökten ekmek! Ve sonunda ne yaptılar? Rab’bin mucizeleri gördükleri için onu hiç terk etmediler mi? Ona sonsuza dek güvendiler mi? Hayır ya! Yakınmaya başladılar! “Keşke RAB bizi Mısır’dayken öldürseydi” dediler. Tanrı’nın tüm harika yaptıklarını unutmuştular sanki! Bu nasıl yani? Kardeşlerim tecrübelerine hiç güvenmeyin. Onları yaşarsak Rab’be hamdedelim ve onları Kutsal Kitap ile kontrol edip karşılaşalım. Ama sonunda onlara ihtiyacımız yok. Gelip gidiyorlar. Ot kurur, çiçek solar, ama Tanrımız’ın sözü sonsuza dek durur (Yeşaya 40:8).
Neden? Çünkü bunlar Tanrı’nın sözleri. Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insan isteğinden kaynaklanmadı. Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı’nın sözlerini ilettiler. Ne demek bu? Tanrı insanlar aracılığıyla sözünü verdi. Ama sonunda bu sözler Rab’bin sözleri. Elinde bir mucize var zaten! Evrenin Tanrı’sı bize kendisini açıkladı. Ruhsal hayatımız için bu açıklama yeterlidir. Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur. (2. Timoteos 3:16-17). Tanrı’nın sözleri mükemmel ve bizim için yeterlidir.
Bunu biliyor muyuz? Rab’bin sözünü seviyor muyuz? Sevip sevmediğimizi nasıl biliyoruz? Ona vaktimiz harcasak. Değil mi? Önümüzdeki sene için hepimizi bir göreve davet etmek istiyorum. Yeni bir karar vermek için yılbaşı iyi bir zamandır. Bunu yapar mısınız? Amerika’da herkes “yeni yıl kararı” yaparlar. Tabii ki çoğu insan ikinci haftaya kadar kararlarını terk ederler zaten, ama neyse. Evet, bu sene Kutsal Kitabı okumak ve derin derin düşünmeyi söz verelim. Belki her gün okuyorsun belki onu hiç okumadın. Bu karar herkes için farklı görünecek. Mesela biri her gün birkaç bölüm okuyacak, başka biri birkaç ayet okuyacak, başka biri zar zor okursa birkaç ayet İnternetten dinleyecek. Hiç problem yok. Bir plana göre yapmak geçmişte bana çok yardım etti. İnternette çok çeşitli planlar bulunur. Facebook sayfamızda paylaşacağım.
Rab’bin sözü değerli bir armağan, değil mi? Hamdolsun bizi karanlıkta bırakmadı. Ona zaman harcayarak imanımıza cesaretlendirelim kardeşlerim.
Agape Kilisesi