SOTERİYOLOJİ
KURTULUS DOKTRiNi
İçindekiler:
1- Niçin kurtulmaya ihtiyacımız var?
Yaradılış ve Düşüş Yaratılış 2:15-3:6
2- Neden kurtulmaya ihtiyacımız var?
Günah ve Yargı Yaratılış 3:7-24
3- Niçin kendimizi kurtaramayız?
Yetersizlik Yeşaya 59:1-21
4- Mısır’ın dışında
Kurtuluş Mısır’dan Çıkış 15:1-21
5- Tam kefaret
Borcun ödenmesi Rut 4:1-22
6- Tanrı, bana karşı merhametli ol
Gazabı yatıştırmak Luka 18:9-14
7- Tekrar birliktelik
Barışma 2.Korintliler 5:14-6:2
8. Pozitif kanıt
Diriliş Elçilerin İşleri 13:26-49
9- Yeniden doğuş
Yenilenmek Yuhanna 3:1-18
10- Mesih’te yaşam
Mesih’le birlik Efesliler 2:1-10
11- Kör adam, dilenci adam, hırsız
İman ve tövbe Luka 18:35-19:10
12- Tanrı’nın bütün çocukları
Evlat edinme 2.Samuel 9:1-13
13- Doğruluğun açıklanması
Aklanma Romalılar 3:21-28
14- Günahsızlığa kurtulmuş olmak
Kutsallaşma Romalılar 6:1-14
15- Bir süre acı çekme
Dayanma 1.Petrus 1:1-9
16- Görkem
Yüceltilme Vahiy 7:9-17
1- NİÇİN KURTULMAYA İHTİYACIMIZ VAR?
YARADILIŞ VE DÜŞÜŞ
Kurtuluşu anlamak için öncelikle günahı anlamamız gerekir. Günahı anlamak için de Yaratılış bölümüne gitmemiz gerekmektedir. Zamanın başlangıcından beri insanlığın her zaman ve her yerde savaş, terör, fuhuş gibi birçok problemi olmuştur ve olacaktır. İnsanlar gururlarından, zenginliğin açgözlülüğünden, güçlülüklerinden dolayı acı çekmektedirler. Peki zamanla insanlık daha iyiye mi gidiyor? Bu sorunun cevabı kesinlikle hayırdır. İnsanlık tarihine baktığımızda bunu görebiliriz. Çünkü asıl problem günahlı insanın kendisidir. Peki bu problemin çözümü nedir? Bu problemin çözümünü Tanrı kendisi vermiştir. Bize günahtan ve ölümden kurtulma olanağı sağlamıştır. Bunu İsa Mesih’in çarmıhta ölümü ve dirilişi sayesinde yapmıştır. Günahlı insanın tek ümidi İsa Mesih’tir. Tanrı bu kurtarışı lütuf ve iman aracılığı ile Kendi yüceliği için yapmıştır.
Peki neden biz kendi kendimizi kurtaramıyoruz? Neden kurtuluşa ihtiyacımız var? Bu soruların cevabı insanlığın neden yaratıldığını anlamamıza bağlıdır. Tanrı bizi neden yarattı? Neden yaratıldık?
Bazı insanlar sadece zevk almamız için yaratıldığımızı düşünmektedirler. Böyle düşünen insanlar “Nasıl olsa öleceğiz, ye iç keyfine bak” sloganıyla yaşarlar. Bazı insanlar da çalışmak için yaratıldığımızı düşünürler. Bazıları ise sadece almak için yaratıldığımızı düşünürler.
Peki Kutsal Kitap bu konuda ne demektedir? Çünkü bizim asıl bilgi kaynağımız Kutsal Kitap’tır.
Yaratılış bölümüne gittiğimizde başlangıçta Tanrı’nın gökleri ve yeri yarattığını görebiliriz. Tanrı yaratılış işini altı günde tamamlamıştır. İnsanı ise altıncı gün yerin tozundan kendi benzerliğinde yaratmış ve Kendi yaşam nefesini vermiştir. Bu çok önemlidir. Kutsal Kitap bunu üç kez iki ayet olarak vurgulamaktadır:
Yar.1:26-27 Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.” Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.
Yaratılışta Tanrı kendi suretini model olarak kullanmıştır. Orijinaline göre basılan yeni bir para gibi. Tanrı benzeyişinde yaratılmış olmamız Tanrı gibi yaratılmış olmamız anlamına gelmektedir. İnsan hem ruhsal hem de ahlaki olarak Tanrı benzeyişindedir.
Kol.3:9-10 Birbirinize yalan söylemeyin. Çünkü eski yaradılışı kötü alışkanlıklarıyla birlikte üzerinizden çıkarıp attınız, eksiksiz bilgiye erişmek üzere Yaratıcısının benzeyişinde tazelenen yeni yaradılışı giyindiniz.
Ef.4:24 Gerçek doğruluk ve kutsallıkta Tanrı’nın benzerliğine göre yaratılmış yeni yaradılışı giyinin.
Tanrı benzeyişinde yaratılmış olmak bize ne için yaratıldığımıza dair ve kendimizi tanımamız için de ipuçları vermektedir.
“Tanrı benzeyişinde yaratılmış olan insanın en temel yaratılma nedeni nedir” sorusunun cevabı Westministir Kısa İlmihali’nde şöyledir: “Tanrı’yı yüceltmek ve sonsuza dek Ondan zevk almaktır.” [1]
Peki Tanrı benzeyişinde olmak kendimizi tanımak için ne gibi ipuçları vermektedir:
· Çalışmak: İnsan Tanrı’ya yücelik getirmek için yaratılmıştır ve Tanrı’ya yücelik getirmenin bir yolu da Ona hizmet etmektir.Yaratılış tarihine baktığımızda yaşamın her noktasında Tanrı’ya hizmet etmemiz gerektiğini görebiliriz. Tanrı bizi yaratır yaratmaz bir iş vermiştir. Çalışmak ilahi benzeyişin bir parçasıdır. Çünkü Tanrı’nın Kendisi çalışandır. Çalışmak ilahi bir görevdir ve düşüşten gelmemektedir. İnsanın günahından sonra Tanrı’nın insanlığa verdiği bir lanet değil, Tanrı’nın çağrısıdır. İnsanın çalışması Tanrı’nın ilk planından gelmektedir. Adem ve Havva ilk yaratıldıklarında daha günaha düşmeden önce Tanrı onlara bazı işler vermişti. İnsan Tanrı’nın yeryüzü temsilcisidir. Tanrı Adem’in yeryüzüne hükmetmesini istedi. Adem de kendine verilen görevi yerine getirdi. Hayvanlara isim verdi, bahçede çalıştı.
· Dinlenmek: Aynı zamanda insan dinlenmek için de yaratılmıştır. Tanrı Kendisi de işini bitirdikten sonra 7.gün dinlenmiştir. Biz de Tanrı benzeyişindeki insanlar olarak Yaratıcımız gibi Yaratıcımızı yüceltmek için dinleniriz.
· İlişkilerimiz: Tanrı benzeyişinde kadın ve erkek olarak yaratıldık. Tanrı erkekten bir kemik alıp kadını şekillendirmiştir. Bu kadın ve erkeğin aynı özde yaratıldıklarını göstermektedir. Bununla birlikte kadın ve erkek olarak birlik içinde farklılığımız bulunmaktadır. Adem Havva’yı gördüğünde ondan hoşlanmakla birlikte aynı zamanda farklı olduğunu da görüp ona “kadın” ismini vermektedir. Bu birlik ve faklılık onların cinsel ilişkilerini de çok güzel açıklamaktadır. İki cins olarak iletişim kurabilmeleri için farklı yaratıldıkları gibi aynı zamanda da birlik içinde olabilmeleri için aynı özde yaratılmışlardır. Cinsel ilişki de Tanrı’yı yüceltmek için olmalıdır.
Tanrı insanı kendi yüceliği için yaratmıştır.
Yeş.43:7 Yüceliğim için yaratıp biçim verdiğim, Adımla çağrılan herkesi, Evet, oluşturduğum herkesi getirin’ diyeceğim.
Bu yüzden ne yaparsak yapalım kendimiz ya da başka herhangi bir şey için değil her şeyi Tanrı yüceliği için yapmalıyız.
1.Kor.10:31 Özet olarak, her ne yer ve içerseniz, her ne yaparsanız, her şeyi Tanrı’nın yüceliği için yapın.
Tanrı’yı yüceltmenin yolu tam olarak Ona itaat etmektir. Tanrı ilk insana bir test verdi.Yar.2:16 Ve ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
Bahçede diğer ağaçlardan farklı özel iki ağaç vardı ve bunlardan yaşam ağacı Tanrı’nın bereketini, iyiyi kötüyü bilme ağacı ise Tanrı’nın lanetini simgelemekteydi. Bereket sonsuz yaşam, lanet ise sonsuz ölümdür.
Yar.2:9 Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacı ile iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.
Bu aslında Tanrı’nın insanla yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre iyiyi kötüyü bilme ağacından yiyen ölecektir. Bu şartları çok basit bir antlaşmaydı. “İtaat edersen bereketi, itaat etmez yapma denileni yaparsan laneti alacaksın.” Bu antlaşmaya Yaşam ya da İşler Antlaşması diyoruz. Antlaşmada her zaman iki taraf vardır. Bu antlaşmada da iki taraf vardı. Tanrı ve insan. Bu antlaşmanın tek şartı “İyiyi ve kötüyü bilme ağacından yeme.” Tanrı antlaşmanın bir tarafı olarak bu şarta tam bir itaat istedi. Çünkü Kendisi her zaman değişmeyen ve sadık bir Tanrı’dır. Adem insanlığın temsilcisiydi ve seçme özgürlüğü vardı. Adem ve Havva itaat etmiş olsaydı ne olacaktı? Sonsuza kadar kutsal ve mutlu olarak yaşayacaklardı. Böylece yaratılma nedenini yerine getirmiş olacaklardı.
Kurtulmaya da ihtiyaçları olmayacağı için kurtaran lütfe de gerek olmayacaktı. Ama ilk ailemiz günaha düştüğünde bizi de batırmış oldu. İnsanlığın mutlu, mükemmel ve suçsuz olduğu zamanın hikayesi Yaratılış 2.bölümün sonuna geldiğimizde bitmektedir.
Yar.2:25 Adem de, karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.
İkisi de çıplaktı ve utanmıyorlardı. Suçsuzdular ve saklayacak hiçbir şeyleri yoktu.
Yar.3:1 RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
Yılan çok sinsi bir düşman olarak tüm dünyayı yok etmek için tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Tanrı emirlerini sorgulamaya başlamakla insanın ilk denenmesi Şeytan aracılığıyla gelmiştir. Yılan bu ayartıyı Tanrı Sözü’nü farklı yöne çekerek yapmıştır. Meyvesinden yenmemesi gereken iyiyi kötüyü bilme ağacını bahçedeki diğer ağaçlar gibi göstererek negatifi pozitif hale getirmiştir. Böylece yılan Tanrı’yı vermek istemeyen bir Tanrı olarak göstererek meyveyi yiyip itaatsizlik etmesi için Adem’e yol açmıştır. Tanrı sadece bir şeyi yasaklamıştı. Ama yılan Tanrı’nın sözlerini çarpıtarak sanki her şeyi yasaklıyormuş gibi göstermiştir.
Yar.3:2-5 Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi. Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.
Şeytan burada meyveyi yedikten sonra olacak dört şeyden bahsetmektedir ve söylediği bu şeylerin hepsi de tam olarak yalan değildir. Kutsal Kitap Şeytan için “Yalanın babası” der. Bu doğrudur. Ama bazen de Şeytan yalan söylemek yerine doğruyu farklı yönlere çekerek, yarı yarıya doğru söyleyerek ya da eksik doğru bilgi vererek işini yapmaktadır. Burada da bu taktiğini uygulamıştır.
1. Ölmeyeceksiniz: Şeytan “Ölmeyeceksiniz” diyerek Tanrı’nın doğruluğunu ve ilahi yargıyı inkar etmiştir. Bu yalandır. Onlar ruhsal olarak tam o anda ölmüşler, fiziksel olarak da ölmeye başlamışlardır.
2. Gözleriniz açılacak: Şeytan “Gözleriniz açılacak”dediğinde aslında doğruyu söylemişti. Ama bu yarım bir doğruydu. Şeytan onlara gözleri açıldığında kendi utançlarını göreceklerini söylememişti. Adem ve Havva’nın meyveyi yedikten sonra gerçekten de gözleri açıldı ve ilk gördükleri şey kendi utançları oldu.
3. İyiyi kötüyü bileceksiniz: Şeytan “İyiyi kötüyü bileceksiniz” dediğinde tam olarak yalan söylememişti. Gerçekten de onların gözleri açıldığında iyiyi ve kötüyü bildiler. Ama onların farkına varamadıkları şey aslında onlar zaten iyiyi biliyorlardı. İyilik hakkında bilmedikleri tek şey onu kaybetmenin bedelinin ne kadar ağır olacağıydı. Kötülük hakkında ise hiç bir şey bilmiyorlardı. Bu yüzden de onlar gözleri açıldığında kötüyü bildiler. Çünkü artık kendilerinde utançtan başka görebilecekleri bir iyilik kalmamıştı. Sadece iyi olan tek Tanrı vardı ve ona da utançları yüzünden bakamadıkları için de saklandılar.
4. Tanrı gibi olacaksınız: Şeytan “Tanrı gibi olacaksınız”dediğinde de aslında yarı yarıya doğru söylemişti. Zaten onlar Tanrı’nın benzeyişindeydiler.
Yar.3:6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi. Kocası da yedi.
Kurtuluşu anlamak için öncelikle günahı anlamamız gerekmektedir. Günah dünyaya nasıl girdi? Günah dünyaya yasak meyveyi yemekle girmiştir. Şeytan Havva’nın yanına onu ayartmak için yanaşmış ve bunu da başarmıştır. Bu denenmeyle insan her şeyini kaybetti. Havva burada her yönüyle deneniyor. Fiziksel bir denenme var. Meyve yemek için güzel görünen, hoşa giden bir meyveydi. Estetik olarak güzeldi. Havva ona baktı ve onu yemek için güzel buldu. Özel bir çekiciliği vardı. Meyve onlara entelektüel olarak da çekici geldi. Böylece meyveyi yedi ve kocasına da verdi. O da yedi. Küçücük düşünceler büyük bir karanlığı getirdi.
Kötülüğün kaynağı Tanrı’nın kendisi değildir. Tanrı sadece insana seçim hakkı vermiştir. Günahı seçme hakkı insanındı, ama insanı deneyen Şeytan’dı. Tanrı kötülüğe karşıdır.
Parantez içinde şunu belirtelim ki; Bu bir hikaye değildir, Kutsal Kitap’ta yer alan tarihi gerçeklerdir. Kutsal Kitap tek kitaptır ve insanın günaha düşmesi ile başlayan insanlık tarihinin önemli seçilmiş bazı olaylarını anlatmaktadır.
“Tanrı kötülüğe karşıdır” demiştik. Şimdi ilk günahın kötülüğünü tanımlayan öğeler bakalım: İsyancılık, karşı gelme, iyi olanı farklı anlama, itaatsizlik ve yasayı çiğnemek. Günah Adem dolayısıyla da insanlık ve Tanrı arasındaki antlaşmanın bozmuştur.
Agustin “Günahın kökünde gurur vardır” der. Püritanlar ise “İlk günah on emrin tamamını bozmuştur” derler. Yasak meyveyi almakla, hırsızlık ve açgözlülük, onu yemekle puta tapmayı ve meyveyi yedikten sonra söyledikleri ile yalan söyleme, bu hareketin yapılmasıyla Tanrı’nın adını boş yere ağzına alma ve düşüşle gelen ölümle de adam öldürmeyeceksin emirlerini bozmuşlardır. Onlar Tanrı gibi olmak istedikleri için meyveyi yediler. Tanrı’yı yüceltmek ve Onun yüceliğini yansıtmak yerine yüceliği kendileri yüklenmek istediler.
İlk düşüşte olan bazı şeylere bakalım:
İlk yaratılışta her şey mükemmeldi. Karışıklık, üzüntü, sıkıntı gibi bugün etrafımıza baktığımızda her yerde, her şeyde ve herkeste gördüğümüz kötülükler yoktu. İlk yaratılıştaki bu mükemmelliğin bozulmasının ve kötüleşmesinin nedeni günahtır.
Problemi iyi anlarsak cevabı da daha iyi anlayabilir ve anlatabiliriz. En önemlisi de kendi günahlı durumumuzu anlarsak ancak o zaman neden kurtulmaya ihtiyacımız olduğunu da anlayabiliriz.
Kurtulmalıyız. Çünkü günahlıyız. Kurtulma yolu ise lütuftur. Karşılıksız bir armağandır ve günahlı insan ancak Mesih sayesinde kurtuluşa ulaşabilir.
Bu konuda Efesliler bölümünün başlangıcı bizim başlangıç noktamızdır.
Ef.1:3-6“Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun. O, kendi önünde, sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti. Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca, İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi. Öyle ki, sevgili Oğlundabize bağışladığı yüce lütfü övülsün.”
Dünyanın kuruluşundan ve kimse doğmadan önce Tanrı’nın insanlığı günahtan kurtarmak için bir planı vardı ve üçlü birliğin her yönü bu planda aktif bir şekilde çalışmıştır. Bu bir sırdır ve tam olarak anlatılmaz. Agustin “Baba, Oğul, Kutsal Ruh her biri kendisinde Tanrı’dır ve hepsi tek bir Tanrı’dır” demiştir. Kutsal Üçlük doktrinini yedi adımda şöyle açıklayabiliriz:
- Baba Tanrı Tanrı’dır.
- Oğul Tanrı Tanrı’dır.
- Kutsal Ruh Tanrı’dır.
- Baba Oğul değildir.
- Oğul Ruh değildir.
- Ruh Baba değildir.
- Tek Tanrı vardır.
Baba tarafından Mesih’te Kutsal Ruh aracılığı ile seçildik. Baba hazırladı, Oğul tamamladı ve Kutsal Ruh uyguladı. Kurtuluş Baba tarafından planlandı, Oğul tarafından uygulamaya geçti, Ruh tarafından yüreklere açıklandı.Ef.1:11“Her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Tanrı’nın amacına göre önceden belirlenip Mesih’te seçildik.”
Her şey Baba’nın amacına göre Mesih’te seçilmektedir. Kurtuluş için her şey Mesih’te ve Mesih’in kanı aracılığı ile yapılmaktadır. Mesih kanıyla bedeli ödeyip bizi satın alıp günahtan kurtarmaktadır. Tanrı bizi Mesih’te evlat almakta ve kendine mirasçılar yapmaktadır. Böylece insan Tanrı’yla barışmaktadır. Kısacası tüm bereket Mesih’le gelmektedir. İnsanlık Adem’de kaybettiği tüm ruhsal bereketi Mesih’te ve Mesih’le geri kazanmaktadır. İnsan sadece kurtulmakla kalmayıp aynı zamanda Mesih’le yüceltilmektedir. Mesih bizim kurtuluşumuz ve her şeye Onda sahibiz.Ef.1:13-14 Gerçeğin ilanını, kurtuluşunuzun müjdesini duyup Ona iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh’la Onda mühürlendiniz. Ruh, Tanrı’nın yüceliğinin övülmesi için Tanrı’ya ait olanların kurtuluşuna dek mirasımızın güvencesidir.
Baba tarafından planlanan, Oğul ile uygulanan ve Kutsal Ruh tarafından açıklanan kurtuluş Tanrı’nın en mükemmel bereketidir ve ruhsaldır. Ruh bize Müjde’yi duyma ve anlama yeteneği verirken bizi içten dışa doğru yenilemektedir. Kutsal Ruh Baba’nın planlayıp Mesih’in tamamladığını şimdiki zamanda uygulamaktadır. Bu nedenle Kutsal Ruh kurtuluşumuzun mührüdür. Mühür sahipliği ifade eder. Bir şey kimin mührünü taşırsa onundur. Kutsal Ruh’un mührü de bizim Tanrı’ya ait olduğumuzu gösterir. Mesih’e iman eden kişinin Tanrı’ya ait olduğunun mührü yaşamında Ruh’un işlerinin görülmesidir. Tanrı bize Kutsal Ruh’u sonsuz yaşamın kanıtı olarak vermektedir.
Bizler bu tarz Tanrı kurtarışının bilincinde olmalıyız. Kurtuluş Baba, Oğlu ve Kutsal Ruh’da gerçekleşmektedir. Dünyanın başlangıcından önce Baba belirledi, Oğul geçmişte uyguladı ve Kutsal Ruh açıklamaktadır. Tanrı her şeyi sonsuzluktaki planına göre uygulamaktadır. O problemden önce cevabı biliyordu.
Efesliler 1:11’de Tanrı planını açıklayan üç terim vardır:
- Felama: Tanrı’nın genel istemi için
- Prophesis: Tanrı’nın özel amaçları için
- Bule: Tanrı’nın kararlı yetkinliği için
Önceden belirleme Tanrı’nın hükümran kararıdır. Tanrı başlangıçtan önce son hedefini belirlemiştir. Tanrı’nın seçimi, belli günahkarları seçmiş olmasıdır ve Tanrı lütfüdür. İnsanın günahlı doğasının hiçbir şekilde imanla Tanrı’ya gelme yeteneği yoktur. Kurtuluş insanın vereceği karara da bağlı değildir. Bu Tanrı’nın sonsuzlukta verdiği bir karardır ve sadece Tanrı’nın lütfü ile olur. Tanrı’nın bu hükümran kararına göre seçilmemiş olan bazı günahkarlar ise asla tövbe etmez ve günah içinde ölür.
1.Pet.2:7-8 İman eden sizler için bu taş değerlidir. Ama imansızlar için, «Yapıcıların reddettiği taş işte köşenin baş taşı,» «sürçme taşı ve tökezleme kayası oldu.» İmansızlar, Tanrı’nın sözünü dinlemedikleri için sürçerler. Nitekim sürçmek üzere belirlenmişlerdir.
Rom.9:22 Eğer Tanrı, gazabını göstermek ve gücünü tanıtmak isterken, gazabına hedef olup mahvolmaya hazırlananlara büyük sabırla katlandıysa, ne diyelim?
Peki kim seçildi? Seçilmişliğimizi nasıl bileceğiz?
Tanrı seçimini Mesih’te yapmaktadır. Tanrı bizi Mesih’le bütün yapmak için seçmiştir. “Ben seçildim mi” demek “Ben Mesih’le miyim” demektir. Kurtuluşun odak noktası Mesih’i bilmek ve Ona iman etmektir. Mesih’ teki kişi seçilmiş kişidir. John Calvin bu konuda şöyle demektedir: “Eğer Mesih’te seçildiyseniz seçilmişliğinizin garantisini kendinde arama, çünkü Mesih senin emniyetin ve aynandır.”
Seçilmiş olmak için seçilmişlik hakkında duyman ya da bilmen gerekmez. Tanrı’nın seni Tanrı halkına katmak için seçmiş olması seçilmiş olmak ve seçilmiş olduğunu bilmek için yeterlidir. Bunu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışalım: Üzerinde bir kapı olan bir haç düşünün ve bu kapının üstünde Vahiy 22:17 yazılıdır.Vah.22:17 Ruh ve Gelin, «Gel!» diyorlar. Her işiten, «Gel!» desin. Susamış olan gelsin. Dileyen, yaşam suyundan karşılıksız alsın
Bu aslında Kutsal Kitab’ın evrensel çağrısıdır. Tanrı’nın vaadi ise çarmıha gelecek olan herkes içindir. Kapının arkasının üstünde ise Efesliler 1:11’deki “Dünyanın kuruluşundan önce seçilmiştir” ifadesi yazmaktadır. Seçilmişlik ancak içerden anlaşılmaktadır. Biz İsa Mesih’e geldikten sonra seçilmiş olduğumuzu anlayabiliriz.
Kurtuluş insanların kendi arayışları sonucunda değil, Tanrı’nın hükümran seçimi sonucunda gelmektedir. Kurtuluş tamamen Tanrı’nın işidir ve başlangıcı da sonu da Tanrı lütfüne bağlıdır. Bu eski bir ilahide şöyle anlatılmaktadır: “Tanrı’ya baktım ve bildim ki; Onu aramak için benim ruhumu harekete geçirmişti.” Bu doktrin günahkar insanın gururunu kapatıp yüceliği tamamen Tanrı’ya vermektedir. Doğal olarak günahlı olduğumuz için bazen bu doktrine karşı çıkmak istiyoruz. Çünkü bu doktrin tam olarak Tanrı’yı yücelten ve insanı alçakgönüllülüğe iten bir doktrindir.
2- NEDEN KURTULMAYA İHTİYACIMIZ VAR?
GÜNAH VE YARGI
Yasak olan meyveyi Adem’le Havva’nın yemesinden hem sonra, Tanrı’nın yüceliği için hizmet etmek yerine kendi yüceliğimiz için hizmet etmemizden dolayı günaha düştük. İnsan doğal olarak günahlı bir yapıya sahiptir. Tam anlamıyla kurtulmak için günahtan kurtulmak gerekmektedir.Yar.3:7İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
Adem’le Havva günaha ilk düştüğünde çıplak olduklarını fark ettiler ve hem kendilerinden hem de bedenlerinden utanç duydular. Bu aslında bize günahın ilk sonucu ile ilgili bir ipucu vermektedir. Günah bizi Tanrı’nın gözünde suçlu kılmaktadır. Bu utanç bize Tanrı ile aramızda bir sorun olduğunu göstermektedir. Günah insanı Tanrı’nın yargısı altına çekmektedir.
Günahın insan üstündeki ilk sonucu utançtır. Bu utanç bizi Tanrı’nın önünde gerçek bir suçluluğa getirmektedir.Yar.3:11RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?
Onlar çıplak olduklarını nasıl bildiler? Kimse onlara çıplak olduklarını söylememişti. Aslında kimsenin söylemesine de gerek yoktu. Çünkü artık vicdanları onları günahlarından dolayı uyarmaya başlamıştı.
Teolojiciler günahı ikiye ayırmaktadırlar:
1. Orijinal günah: Bütün insanlığın Adem’in günahında paylaştığı suçluluktur. Buna orijinal günah doktrini de diyebiliriz. İlk adam Adem’in günahından bütün insanlık etkilenmiştir. Tüm insanlık bu günahın yükünü taşımaktadır. Tanrı’nın Adem ve soyu ile yaptığı antlaşma Adem’in tam itaatine bağlıydı ve bu antlaşmada Adem tüm soyu temsil ediyordu. Tek başına kendisi için sorumlu değildi. Yaşamış olan her bir insan sadece biyolojik anlamda değil ruhsal anlamda da Adem’dedir.
Adem ve nesli ile arasındaki ruhsal ilişkiden gelen günahın sonuçları öncelikle içsel olsa da daha sonra ne kadar çok dışa yansıdığı tüm Kutsal Kitap boyunca anlatılmaktadır. Örneğin: Yaratılış kitabını okuduğumuzda Adem’in bütün çocuklarının günahlı olduğunu görüyoruz. Peki neden böyle olmuştu? Adem ve Havva kötü ebeveynler oldukları için mi ya da çevrenin kötülüğünden dolayı mı ? Ya da genetik olarak kötü bir yapıya mı sahiptiler? Tabi ki bütün bu faktörler belli oranda etkindir. Adem’le çocukları arasında kalıtsal bir gerçek bulunmaktadır. Anne ve baba olarak da mükemmel ebeveynler oldukları söylenemez. Daha en başında günaha düşerek çocuklarına kötü bir örnek bırakmışlardı. Adem’in çocukları sadece kendileri günah işledikleri için günahkar değillerdi. Günah işlediler, çünkü günahkardılar. Dünyaya zaten günahkarlar olarak gelmişlerdi. Onları günahkar kılan Adem’de olan suçluluktu. Bu bağlantı Romalılar kitabında açık bir şekilde anlatılmaktadır.
Rom.5:12 Günah bir insan yoluyla, ölüm de günah yoluyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.
Günah Adem aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girmiştir ve bu şekilde günah bütün insanlığa yayılmıştır. Bütün insanlık Adem’de günah işlemektedir. Püritanlar da bunu bir şöyle şiirle anlatmaktadır. “Adem’in düşüşünde hepimiz günah işledik.” Ef.2:3 Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, doğal benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Ötekiler gibi doğal olarak gazap çocuklarıydık.
Biz dünyaya ahlaksal olarak nötr gelmiyoruz. Günah işlemeye karar verme aşamasında suçsuz görülüyoruz. Ama Adem’in günahını taşıyoruz. Tanrı öfkesini hak etmiş olarak doğuyoruz. Tanrı insan neslinin her ferdinde bu günahı görmektedir. Tanrı gözünde Adem’in günahı bizim günahımızdır. Başka bir deyişle Tanrı Adem’in günahından dolayı bizi sorumlu tutmaktadır. Bu haksızlık diye düşünebiliriz. Ama Adem bizi temsil ediyordu. Başarmak için elinde her tür olanağı vardı. Sadece tek bir sınanma geldi ve düşmeyebilirdi. Dayanmak için kolay bir ayartmaydı. Bütün bahçenin içinde tek bir ağaçtan yememesi gerekiyordu. Diğer bütün her şey onundu. Adem onun hareketinin herkesi etkileyeceğini de biliyordu. Adil olmanın da ötesinde bu antlaşma tamamen Tanrı lütfünün bir armağanı olarak verilmişti. Çünkü İsa’da kurtuluş prensibi de aynı prensip üzerine kurulmuştur.
Rom.5:17 Çünkü eğer ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın bol lütfünü ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.
İsa Mesih kendi halkını temsil etmekte ve bizi kurtarmak için bizim yerimize orada durmaktadır. Adem ve Havva’nın günaha düşmüş olması ne olduğunun değil de ne olacağının hikayesidir. Kendi günahlarımızla ilk ailemizin günahları arasında bir bağlantı bulunmaktadır.
2. Kişisel Günah: Bizim her zaman kişisel olarak yaptığımız günahlardır. Adem’in günahı da evrensel olduğu kadar kişisel bir günahtı. Orijinal günah, kökü, kişisel günahlarımız ise meyveyi oluşturmaktadır.
Bizim orijinal günahtan etkilenmiş kendi varlığımız kişisel günahlarımızı üretmektedir. Böylece kişisel günahlarla da günahlılığımız katlanmaktadır. Bu “Tamamen Bozulmuşluk Doktrinidir”. Ama bu hepimizin büyük günahlar işlediğimiz anlamına gelmez. Tanrı’nın genel lütfü dediğimiz lütfünden dolayı hala insanların üzerinde bazı iyi şeyler bulunmaktadır. Ama günah aracılığı ile bizdeki Tanrı benzeyişi tamamen bozulmuştur. Agustin bu konuda şöyle demiştir: “Günah işlemekle doğruluk ve kutsallığımız yok olmuştur.” Bunu başka bir örnekle ise şöyle açıklayabiliriz: Lunaparktaki sihirli aynalara baktığımızda kendimizi değişik şekillerde görürüz. İşte günahın insan üzerindeki etkisi de bu sihirli aynalar gibidir. Tanrı’nın benzerliğinde olan insan günah sayesinde bozulmuştur ve Tanrı’nın yüceliğini yansıtamaz hale gelmiştir.
Günah aklımızı, hislerimizi, yüreğimizi, istemlerimizi kısacası bizim bütün doğamızı etkilemiştir. Aklımızı etkiler, böylece Tanrı’nın düşüncesini düşünemez oluruz. Yüreğimizi etkiler, böylece tamamen kutsal olmayan arzuların peşinden koşarız. Hislerimizi etkiler, böylece duygusal olarak hasta oluruz. İstemlerimizi etkiler, böylece Tanrı’nın istemlerini seçemez oluruz.
Bütün bunların sonucunda da hepimiz yaşamlarımız boyunca Tanrı’nın önünde suçlu oluruz. Bu suçluluğumuzun işareti de daha önce belirttiğimiz gibi utancımızdır. Kendi ruhumuzda ve kendi bedenlerimizde utanç duyarız. Adem ve Havva da bu utanç duygusunu hissettiler ve çıplaklıklarını kapatmaya çalıştılar. Utanç içindeki dünya da kendisini Adem ve Havva’nın yaptığı gibi örtmeye çabalamakta, ama başaramamaktadır. Kendi ruhunu incir yaprağı ile örtemezsin. Ancak bunu Tanrı, lütfü ile sağlayabilir.
Yar.3:21RAB Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi.
Burada Tanrı’nın onlara Kendisi’nin onları örtecek deri bir kaftan yaptığını görüyoruz. Bu kaftan Tanrı’nın lütfünü göstermektedir. Bizim kendi kendimize yapamayacağımızı Tanrı burada Kendisi yapmakta ve bizi örterek utancımızı kaldırmaktadır. Dikkat edin! Burada günahın utancının kaldırılması için yine bir hayvanın kurban edilmesi gerektiğini görüyoruz. Hem orijinal hem de kişisel günahlarımız için bir kefaret bedeli ödenmeli ve aklanma için bir kurban sunusu sunulmalıdır. Çünkü biz ancak bu sayede Tanrı’nın önünde aklanmış olarak durabilir ve doğrular sayılabiliriz.
Günahın ikinci sonucu Tanrı’dan ayrı düşmek, yabancılaşmaktır.Yar.3:8-10“Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem’e, “Nerdesin?” diye seslendi. Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.”
Burada günahtan önce Adem ve Havva’nın Tanrı’yla mükemmel bir ilişkisi olduğunu görüyoruz. Yakın arkadaş gibiydiler, birlikte bahçede yürüyüp sohbet ediyorlardı. Ama günahla bu durum değişti. Çünkü günahla birlikte Tanrı ile insan arasına ayrılık girdi. Adem ve Havva da bunun farkında oldukları için kaçtılar ve ağaçların arkasına saklandılar. Ama O her şeyi bilen, gören ve her yerde olabilen bir Tanrı olduğu için hiç kimse Ondan kaçamaz ve saklanamazdı. Bunu bahçede korkuyla saklanan Adem ve Havva da biliyordu.
Peki Tanrı onların ne yaptıklarını ve nerede olduklarını bildiği halde neden Adem’e “neredesin” diye sordu? Tabi ki bu soruyu Tanrı Kendi bilgisi için sormamıştı. Çünkü onların nerede olduğunu çok iyi biliyordu. Tanrı’nın burada sorduğu bu soru bir yargıcın bir suçluyu yargılarken sorduğu soru gibidir.
Adem Tanrı’nın bu sorusunu “Çıplaktım ve korktum” diyerek yanıtlıyor. Bu cümlede günahın sonucu olan başka bir duyguyu daha görüyoruz. Günah sadece utanç ve suçluluk değil korku da doğurmaktadır. Bu korku kutsal Tanrı’nın önüne gelme korkusudur ve bu korku Adem’in günahını ortaya çıkararak Adem’i ele vermektedir.
Yar.3:12Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.
Adem suçu ortaya çıktığında kendini kurtarmak ve yaptığına özür bulmak için suçunu itiraf ederken bile ilk olarak Tanrı’yı ve daha sonra da Havva’yı suçlamaktadır. Bu da Adem’in Tanrı’ya yabancılaşmasının bir başka işaretidir. Günah Tanrı’dan yabancılaşmamıza neden olmuştur. İnsan aslında Tanrı ile sevgi ve güven dolu bir ilişki için yaratılmıştı. Ama Adem ve Adem aracılığıyla bizler bu ayrıcalığı kaybettik. Günahlarımızla gelen bu yabancılaşma sonucunda Tanrı ile olan ilişkimiz engellenmiştir. Bu nedenle biz Tanrı ile yüz yüze karşılaşmaktan korkup aramızdaki mesafeyi koruyoruz.
Özellikle bu durum kilisede bile çok görülmektedir. Bazen günah insanları kiliseden ve Tanrı’dan bile uzaklaştırmaktadır. Günah bizim İsa’ya koşup sarılmamız yerine çarmıhın arkasına saklanmamıza neden olmaktadır.
Kol.1:21 Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı’ya yabancı ve düşmandınız.
Tanrı ile barışırsak kurtuluruz. Kurtuluş için karşılıklı ilişkiyi yeniden kurmak gerekmektedir. Bu barıştırma ve ilişkiyi yeniden kurma işini de sadece İsa Mesih yapabilir. Bu yüzden biz günahkarlar İsa’nın çarmıhına sarılmalıyız.
Aynı zamanda günahın getirdiği bu yabancılaşma dikey olduğu kadar da yataydır. Biz günahın sonucunda sadece Tanrı’dan değil birbirimizden de uzaklaştık. Bu günahın üç sonucudur. Günah işledikleri andan itibaren Adem ve Havva arasındaki ayrım da çok belirginleşmiştir. Kendilerini korumak için sadece Tanrı’yı değil birbirlerini de suçladılar. Adem kendi karısına saldırdı. “Meyveyi yedim, ama bu benim suçum değil. Çünkü bana verdiğin bu kadın meyveyi bana verdi.” Bu karşısındakini suçlama ve kendini savunma hemen oldu. Bu kadınını koruyacak şekilde cesurca bir yaklaşım değildir. Adem karısını suçlayarak ilişkiyi bozdu. Bu düşmüş günahlı insanın hareketleridir. Adem günahının itirafında tüm suçlamayı Havva’ya atarak kendini aklamaya çalıştı. Bugün biz de aynı şeyi yapıyoruz. Kendi günahımızın sonuçlarından kurtulmak için başkalarını suçluyoruz. Hatta bundan daha da kötüsü birbirimize hükmetmeye çalışıyoruz.
Yar.3:16 “RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana Çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek.”
İşte bu noktada Havva lanetlenmektedir. Erkeğin ruhsal otoritesi bu düşüşten kaynaklı değil yaratılıştan gelmektedir. Tanrı bahçeye geldiğinde Havva’yı değil Adem’i aramaktadır. “Arzun kocana olacak, sana hükmedecek” ifadesi aslında cinsel bir ifade değildir. Bu ifade cinsler arası çekişmenin bir peygamberliği gibidir.
Hemen bu olayın ardından Hain ve Kabil hikayesine geldiğimizde Tanrı Kabil’i şu şekilde uyarıyor.
Yar.4:7 Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.
Günah sahip olmayı getirmektedir. Arzumuzu kontrol konusunda günah pusuya yatmış korku gibidir. İşte bizim ilişkilerimiz arasında böyle bir lanet vardır. Aynı anda kadın erkeğe hükmetmeye erkek de kadını yönetmeye çalışmaktadır. Peki bu yönetme ve hükmetme isteği ne tarz bir yönetme ve hükmetme isteğidir? Hizmet eden bir önderlik şeklinde bir yönetme mi ya da İsa’nın yaptığı gibi bir hizmet liderliği gibi mi? Cevap kesinlikle hayırdır. Buradaki hükmetme ve yönetme kavramı askeri bir kavramdır. Adem’den beri insanlık almak için birbirine güç kullanıp, birbirlerini kontrol edip, çekişip, suçlayıp çatışmaktadır. Adem ve Havva’nın bölünüp ayrıldığı gibi binlerce yıldır insanlık da bölünüp ayrılmaktadır.
Biz kurtulduğumuzda sadece Tanrı ile barışmıyor aynı zamanda kendimizle de barışıyoruz. Kurtuluş mesajı sadece Tanrı’yla nasıl uzlaşacağımızı değil birbirimizi de nasıl yeniden sevebileceğimizi bize göstermektedir. Biz günahı anladıkça Tanrı’nın kurtuluş lütfünü daha net anlamış olacağız. Kutsal Kitap bize bu konuda doğru tanımları yapmaktadır. Kendimize en kötü düşman kendimiziz ve bundan kurtulmak için de Tanrı’ya ihtiyacımız vardır.
Şeytanla savaşıyoruz. Tanrı ilk olarak Şeytan’ı yargılıyor.
Yar.3:14-15 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların En lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnın üzerinde sürünecek Ve yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu Birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.”
Burada Şeytan’la Tanrı arasında bir diyalog yok, Tanrı sadece lanetliyor. Şeytan’ın planı bizi cehenneme yollamaktır ve hala da bunun için çalışmaktadır. Şeytan Tanrı’dan nefret etmektedir. Tanrı “Kadının tohumu seni yok edecek” derken kurtuluşla ilgili ilk vaadini vermektedir. Yar.3:15 ayeti Kutsal Kitap’taki tek kurtarıcı olan Mesih vaadi ile ilgili ilk peygamberliktir. Tabi ki bu kurtuluş bir bedel karşılığında gelmektedir. Bir ölüm var. Burada anlatılan Haç üstünde olanları ifade etmektedir. Tanrı Kötüye izin vermekle birlikte tamamen karşıdır.
Yar.3:16-18 RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana Çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek.” RAB Tanrı Adem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için, Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, Yaban otu yiyeceksin.
Burada Adem ve Havva’nın günahının cezası anlatılmaktadır. Kadın ve adam lanetleniyorlar. Burada dikkat etmemiz gereken nokta üreme ve çalışmanın lanet olmadığıdır. Çünkü düşüşten öncede zaten üreme ve çalışmayı Tanrı insana vermişti. Buradaki lanet üremenin acı içinde olması ve toprağın bereketini yitirmesidir. Adem ve Havva Aden bahçesinin dışına atılmakta ve Adem mükemmel Aden bahçesinde çalışmak yerine çölden bahçe yaratmaya çalışmaktadır. Havva ise acılar içinde çocuk doğurup bu çölde onları kaygı çekerek büyütecektir. Bu nedenle bugün insanlar kendilerini yalnız hissetmektedirler. Çünkü kendi gerçek evlerinde değiller ve Tanrı’dan uzaktalar.
Ama aslında burada Tanrı’nın lütfünün bir işareti de görülmektedir. Tabi ki bütün bu lanetlerin içinde nasıl bir lütuf olabilir; diye düşünebilirsiniz. Tanrı burada bütün bu lanetlerin içinde kurtarışı ile ilgili ilk Müjde’yi de vermektedir. Günahın bedeli ölümdü, ama sonsuza dek günahlı durumda yaşamadılar.Yar.3:19Yaratılmış olduğun toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin
Adem günahın bedelinin ölüm olduğunu biliyordu. Adem günaha düşerek aslında bir şekilde intihar etti. Topraktan yaratılan adam tekrar toprak oluyor, bu adil bir cezaydı. Ama ilk olarak insan ruhsal olarak öldü. Bunun ardından da fiziksel olarak ölüm geldi. Ölümlülük günahın kanıtıdır. Yasak meyveyi yemekle Adem kendine bir yücelik almaya çalışmıştı. Ama ölümle birlikte hiçlik aldı. Ölüm insanın içinde yatan boşluğu çok net anlatmaktadır. Toprak olmakla hiç oluyoruz. Topraktan gelmiştik, toprağa dönüyoruz. Hiçten yaratılmıştık, hiç oluyoruz. Böylelikle de günah Tanrı’nın lanetini getirmiş oluyor.Yuh.8:24İşte bu nedenle size, `Günahlarınızın içinde öleceksiniz’ dedim. Benim O olduğuma iman etmezseniz, günahlarınızın içinde öleceksiniz.»
Asıl lanet Tanrı’dan ayrı kalmak ve tamamen kaybolmaktır. Cehennem cennet kadar gerçektir. Kurtuluş cennette Tanrı ile sonsuz yaşam demektir. Cehennem ise Tanrı’dan sonsuz ayrılıktır.
Tüm kötülükler orijinal günahtan gelmektedir. Bu Kutsal Kitap günah doktrinidir. Bu orijinal günahın lanetinden kurtulmamız için de kefaret gerekmektedir. Bu kefaret günahın bütün sonuçlarını ortadan kaldırmaktadır. Tanrı ile aramızdaki yabancılaşmayı kaldırır ve ilişkimize barış getirir. Aynı zamanda bizi doğru kılar, aklar ve yaşam verir. Sonsuz bir kurtuluş ve Tanrı’nın bize yaratılışta verdiği yüceliği tekrar almamızı sağlar. Kutsal Kitap bize kurtuluşun Tanrı’nın lütfü olduğunu anlatmaktadır.İbr.2:2-3Çünkü melekler aracılığıyla bildirilmiş olan söz geçerli olduysa, her suç ve her söz dinlemezlik hak ettiği karşılığı aldıysa, bu kadar büyük kurtuluşu görmezlikten gelirsek nasıl kurtulabiliriz? Başlangıçta Rab tarafından bildirilen bu kurtuluş, Rab’bi dinlemiş olanlarca bize doğrulandı.
İnsanlar İsa Mesih’e ve kurtuluşa ihtiyaç duymuyorlarsa bunun nedeni günahı ve günahın sonucunu anlamadıklarındandır. Neden her şey yanlış? Neden acı var ve insanlar acı çekiyor? Bütün bu soruların cevabı “Çünkü günah var”dır. Dünyadaki bütün kötülüklerin ve acıların nedeni günahtır. Ama İsa Mesih bizim kurtuluşumuz için çarmıhta öldü.
3- NİÇİN KENDİMİZİ KURTARAMIYORUZ?
YETERSİZLİK
İnsan dünyasında ahlaksal düşüş hızla devam etmektedir. Olmamız gereken şey olmadığımızı biliyor ve kendi yüceliğimizi arıyoruz. Korku, utanç, öfke ve sıkıntı yaşıyoruz. Kurtuluşa gereksinim duyuyor ve ne yapmak gerektiğini soruyoruz. Yeşaya 59 bu yetersizliğin doktrinini anlatmaktadır. Neden kendimizi kurtaramayacağımızı bize göstermektedir.
İsa’dan 700 yıl önce yazılan bu sözler Yeşaya’ya peygamber aracılığı ile Tanrı’nın sözleridir. Özellikle 53.bölümde Yeşaya bir hizmetlinin kurtuluş için öleceği haberini vermektedir.
Yeşaya günahlarımızı ve günahlarımızın sonuçlarını bize açıklamaktadır. Günah günah sunusu ile temizlenene kadar bizim üstümüzde leke olarak durmaktadır. Tanrı bizden uzakta değildir ve bizi kurtarmaya gücü yetmektedir. Sorun bizim Tanrı’dan uzakta oluşumuz ve kurtulmaya ihtiyacımız olduğunun farkında olmayışımızdır.Yeş.59:1-2 Bakın, RAB’bin eli kurtaramayacak kadar kısa, Kulağı duyamayacak kadar sağır değildir. Ama suçlarınız sizi Tanrınız’dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü Onun yüzünü göremez, Sesinizi işittiremez oldunuz.
Bedenin tüm parçalarında günahlıyız. Öfke ellerimizde, yalan dudağımızda, ayağımız günaha koşuyor.Rom.3:13-18 «Ağızları açık bir mezardır. Dilleriyle aldatırlar.» «Dudaklarının altında yılan zehri var.» «Ağızları lanet ve acı sözle doludur.» «Ayakları kan dökmeye seğirtir. Yollarında yıkım ve dert vardır. Esenlik yolunu da bilmiyorlar.» «Gözlerinde Tanrı korkusu yoktur.»
Suçluluk duygusu ve yabancılaşmanın dikey olduğu kadar yatay olduğunu bu bölümde de görebiliriz. Toplumun bütün katmanları bozuk, insanlar birbirini incitiyor, adalet yok, her yerde acı ve gözyaşı var. Günahın diğer bir sonucu da acı çekmektir. Günah duvar gibi Tanrı ve insan arasında duruyor. Öyle ki insanlar ışığı göremiyorlar.
Peki Tanrı günah ve acı hakkında ne düşünüyor? Tabi ki bundan hoşnut olmuyor. İnsanlara baktığında yaratılışta onlara vermiş olduğu yüceliği değil günahları görüyor. Tanrı insanların kurtulmamış oluşuna üzüyor.
Günahın varlığında kurtarıcının yokluğu vardır. Çünkü bütün insanlar günahlıdır ve hepsi bir kurtarıcıya ihtiyaç duymaktadır. Yeşaya peygamber kendi günahlılığının farkındadır ve günahlı oluşunu itiraf etmektedir. Asırlardır insanlar kendi günahlılıklarının farkında olmadan kendi kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır. Ama kutsal Tanrı ile kutsal olamayan günahlı insan arasında kurtuluşu getirecek bir aracı olmazsa insanın kendi başına günah problemini çözmesi mümkün değildir. İnsan kendi Tanrı’ya yabancıyken nasıl başka birini Tanrı ile barıştırabilir?Mez.89:48 Var mı yaşayıp da ölümü görmeyen, Ölüler diyarının pençesinden canını kurtaran?
Bazı insanlar dinsel uygulamalarla kendi kendilerini kurtarmaya çalışmaktadırlar. Ama Yeşaya burada sadece dua ederek kendi kendimizi kurtaramayacağımız konusunda bizi uyarmaktadır. Kiliseye gitmekle ya da iyi işlerle kurtulamıyoruz. Bunları yapmak iyidir ama yeterli değildir.
Yeş.64:7 Adınla sana yakaran, sana tutunmak için çaba gösteren yok; Çünkü bizden yüz çevirdin, Suçlarımız yüzünden bizi tükettin.
Kendi başımıza yapacağımız hiçbir şeyle günah sorunumuzu çözemeyiz. Çünkü asıl sorunumuz günahlarımız değil günahlı oluşumuzdur. Hem orijinal günah hem de günlük günahlarımızın sonucunu ancak çok mükemmel bir kan temizleyebilir. Kendi hünerimizle hiç bir zaman kurtuluşa kavuşamayız. Kurtuluş Mesih İsa aracılığı ile Tanrı Ruhu’nun işidir. Kutsal Ruh olmadan günahkarın kurtulmayı amaçlaması bile mümkün değildir.
Rom.3:23Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı.
Bu ayet tamamen bozulmuşluğun ifadesidir. Tanrı için yaşamak isteyen tek bir parçamız bile yoktur. Yeşaya bu durumu kör bir adama benzetmektedir. Adamın ışık sorunu değil, görememe sorunu vardır. Tanrı tüm ışığı bize Sözü’yle vermiştir. Ama günah yüzünden kör olmuş bizler bu ışığı göremiyoruz. Bu ayet İsa’yı neden kurtarıcı olarak kabul edemediğimizi çok net bir şekilde açıklamaktadır. Günahtan kaynaklanan ruhsal bir yeteneksizliğimiz vardır.
Günah sadece aklımızı köreltmez, görüşümüzü ve isteğimizi de etkilemektedir. Bu iradenin tutsaklığıdır.Yeşu 24:15 İçinizden RAB’be kulluk etmek gelmiyorsa, atalarınızın Fırat Irmağı’nın ötesinde kulluk ettikleri ilahlara mı, yoksa topraklarında yaşadığınız Amorlular’ın ilahlarına mı kulluk edeceksiniz, bugün karar verin. Ben ve ev halkım RAB’be kulluk edeceğiz.
Doğal irademizle biz sadece günahlı olanı seçebiliriz.
Yuh.6:44 «Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez. Bana geleni de son günde dirilteceğim.
Tanrı irademizdeki tutsaklığı kırmakta ve bizi özgür kılmaktadır. Hiç kimse doğal günahlı benliği ile Tanrı’yı isteyemez. Tanrı öncelikle bizim istemimizi değiştirmektedir. Böylece biz Tanrı’ya gelmek isteyebiliriz. Bu tamamen yetersizlik doktrinidir. Yenilenmemiş ruh Tanrı ile ilgili hiç bir konuda harekete geçememektedir. Doğal günahlı insan Tanrısal iyiyi seçmek ve yapmak için tamamen yeteneksiz ve yetersizdir. İsa Mesih tek kurtarıcıdır. Bazen insanlar bunu duyduklarında kızarlar ve alınırlar. Çünkü yetersiz olmak istemezler.
Tüm dinler ahlaksal ve ruhsal görüşler getirmektedir. Ancak insanın asıl sorunu günah ve günahın sonuçlarıdır. İslam’da beş şart, Budizm’de aydınlanma, Yahudilerde Yasa, yanlış Hıristiyanlık’ta ise iyi işlerle insanlar kurtulmaya çalışmaktadır. Hıristiyan için ise tek kurtuluş yolu Mesih İsa’ya imandır. Yasa’yı tutmakla ya da iyi işler yaparak kurtulamayız. Bu da kişiye değil Tanrı’ya yücelik getirir.Mat.19:25-26Bunu işiten öğrenciler büsbütün şaşırdılar, «Öyleyse kim kurtulabilir?» diye sordular. İsa onlara bakarak, «İnsanlar için bu imkânsız, ama Tanrı için her şey mümkün» dedi.
Tanrı günahlıya lütuf göstermekle imkansızı imkanlı kılmaktadır. Kurtarma işini Tanrı’nın Kendisi Kendi doğruluğu ile sağlamaktadır. O bizim kurtuluşumuzdur. Kurtuluş Tanrı’dan gelir. Doğru ya da iyi şeyler yaptığımız için değil, Tanrı’nın merhametinden dolayı kurtulduk. Tanrı Mesih’i bizim doğruluğumuz yapmıştır. Kişi günah içinde sadece hasta değil ölüdür. Bu yüzden de ancak yeniden doğmakla kurtulabilir. Kurtuluş, Tanrı’nın ruhsal anlamda ölü olan insana yeniden yaşam vermesidir.
4- MISIR DIŞINDA
KURTULUŞ
Mıs.Çık.15:13 Öncülük edeceksin sevginle kurtardığın halka, Kutsal konutunun yolunu göstereceksin gücünle onlara.Kol.1:13-14O bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp sevgili Oğlunun egemenliğine aktardı. Onda kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz.
Mesih çarmıhta birden fazla şeyi gerçekleştirmiştir. Bu yüzden kurtuluş hakkında konuşurken birden fazla noktaya bakmamız gerekmektedir. İsa Mesih çarmıhta tam bir kurtuluş sağlamıştır. Onun yaptığını anlayabilmemiz için Onun yaptıklarındaki zenginliği, tamlığı anlamamız gerekmektedir.
Kutsal Kitap günahın bağışlanması konusunda bir şeyin bedel karşılığında alındığını anlatmaktadır. Aslında bu bedel karşılığında satın alınma görüşü pazardan gelmektedir. Bu kelime ticari bir kelimedir ve bir iş yapılmış karşılığında da bir şey alınmış gibi bir anlamı vardır. Bizim kurtuluşumuz bir bedel karşılığında satın alınmaktadır. Herhangi bir günah ödemesinde üç bölüm bulunmaktadır.
- Kaybedilen kurtarılmalı
- Kaybedilen için bedel ödenmeli
- Kaybedileni kurtaracak olan kişinin çalışması ve kurtarma yeteneğinin olması
Günah bağışı hakkındaki tüm örneklerde bu üç öğe (kurtarılması gereken kaybedilmiş bir şey, bir bedel ve bu bedeli ödeyecek bir kurtarıcı) bulunmaktadır.Mıs.Çık.6:6 Onun için İsrailliler’e de ki: ‘Ben RAB’bim. Sizi Mısırlılar’ın boyunduruğundan çıkaracak, onların kölesi olmaktan kurtaracağım. Onları ağır biçimde yargılayacak ve güçlü elimle sizi özgür kılacağım.
Örneğin İsrail halkının Mısır’dan çıkışını düşünün. İsrail halkı Mısır’dan kurtarılmalıydı ve bu kurtarma işini yapabilecek olan da ancak Tanrı’nın kendisiydi. Tanrı Mısır’a kendi yaptıklarının bedelini geri ödeyerek ya da ödeterek İsrail halkını kurtarmıştır. Kutsal Kitab’a ve İsrail tarihine baktığımızda kurtuluş her dönemde İsrail’in bir parçası olmuştur. Babil sürgününden yeniden dönüşte de aynı kurtuluş örneğini görebiliriz.
Günlük hayatta insanların kişisel yaşamlarında da aynı şey vardır. Aynı zamanda Eski Antlaşma sadece insanların değil hayvanların da kurtuluşundan bahsetmektedir.Mıs.Çık.22:14 Biri komşusundan bir hayvan ödünç alır, sahibi yokken hayvan sakatlanır ya da ölürse, karşılığını ödemelidir.
Tarladaki ekinler için bile bedel ödeyerek kurtarma prensibi geçerlidir.
Mıs.Çık.22:6 Birinin yaktığı ateş dikenlere sıçrar, ekin demetleri, tarladaki ekin ya da tarla yanarsa, yangın çıkaran kişi zararı ödeyecektir.
Hatta Kutsal Kitap’ta İsrail Tanrı’nın Yasası’nı tutmadığı halde Tanrı’nın onları kurtardığını görüyoruz. Tanrı Hoşea’nın kendisini bir fahişe ile evlenip o ne kadar kötü olursa olsun ona sadık kalması ile yaşayan bir örnek yapmıştır.
Hoş.1:2 RAB Hoşea aracılığıyla konuşmaya başladığında ona şöyle dedi: “Git, kötü bir kadınla evlen, ondan zina çocukların olsun. Çünkü ülke halkı benden ayrılarak adice zina ediyor.
Hoşea’nın fahişe karısı Gomer başka bir adamla kaçıp daha sonra da köleliğe kadar düşmüştür. Ama Tanrı Hoşea’yı köle pazarından karısını kurtarmaya yollamıştır.
Hoş.3:1-2 RAB bana şöyle dedi: “İsrailliler’in başka ilahlara yönelmelerine, üzüm pestillerine gönül vermelerine karşın, RAB onları nasıl seviyorsa, sen de git, o kadını sev, başkasınca sevilmiş, zina etmiş olsa bile.” Böylece onu on beş şekel gümüş, bir homer bir letek arpa karşılığında satın aldım kendime.
Hoşea kendine sadık olmayan karısını on beş gümüş bedeli ödeyerek köle pazarından kurtarmaktadır. Gomer’in bu şekilde satın alınarak kurtarılması Tanrı lütfünün en iyi anlatımıdır. Hoşeya pazara gidip karısını bulup geriye satın alır.
Tanrı da biz günaha kendimizi satmış olduğumuz halde aynı şeyi bugün bizim için yapmaktadır. Tanrı bizi günahın içinde bulur ve satın alır. Çarmıhta İsa’nın yaptığı kurtuluşu iyi anlayabilmek için bu satın alma kavramını iyi anlamamız gerekmektedir.
Kutsal Kitap’taki bir başka satın alınma örneği de Eski Antlaşma’daki kaybettikleri kendi topraklarını satın alarak kurtarmalıdır. Bazı durumlarda kişi kaybettiği tarlayı tekrar satın almakla kurtarabiliyordu. Eğer kişinin parası yoksa o zaman da yakın akrabalarca bu para ödenebiliyordu. Bu tip pratik uygulamalarla hem toplumsal düzenlemeler getirebilir, hem de Tanrı’yı kurtarıcı olarak görmeyi bu şekilde öğrenebiliriz.
Mez.69:18 Yaklaş bana, fidyeyle kurtar canımı, Al başımdan düşmanlarımı.
Mez.130:8 İsrail’i bütün suçlarından O fidyeyle kurtaracaktır.
Aynı zamanda kurtuluş insanların ibadetlerinin de konusu olmuştur.
5. TAM KEFARET
BORCUN ÖDENMESİ
Satın alınarak kurtarma kavramını anlatan en güzel hikaye Rut’un hikayesidir.
Naomi iki oğlu ve kocasıyla birlikte Yahuda’nın Beytlehem kentinde yaşayan Yahudi bir kadındı. Onların yaşadığı bu dönemde Yahuda’da da çok büyük bir kıtlık olduğu için ailece putperest bir halkın yaşadığı Moav’a taşındılar. Oraya taşındıktan sonra Naomi’nin kocası ölür ve Naomi yabancı putperest bir ülkede iki oğlu ile birlikte kalır. İki oğlu da Moavlı kadınlarla evlenirler ve onlarda kısa bir süre sonra ölürler. Naomi artık yabancı bir ülkede iki Moavlı geliniyle kalmıştır. Naomi bütün bu acıların üzerine üzgün bir şekilde ülkesine dönmeye karar verir. Gelinlerine ailelerinin yanına dönemlerini öğütler. Bir gelini gider. Ama Rut geri dönmek istemez ve kaynanası ile birlikte onun ülkesine gitmek ister.
Rut 1:16-17 Rut şöyle karşılık verdi: “Seni bırakıp geri dönmemi isteme! Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim, sen nerede kalırsan ben de orada kalacağım. Senin halkın benim halkım, senin Tanrın benim Tanrım olacak. Sen nerede ölürsen ben de orada öleceğim ve orada gömüleceğim. Eğer ölümden başka bir nedenle senden ayrılırsam, RAB bana daha kötüsünü yapsın.
Böylece Naomi ve Rut birlikte Yahuda’ya dönerler. Naomi o kadar çok acı içindedir ki adını acı anlamına gelen Mara olarak değiştirir. Naomi ise mutluluk anlamına gelmekteydi.
Dul, yetim ve yabancılar hasattan arta kalanı toplama şansına sahipti. Rut’da bir yabancı ve dul olarak zengin bir adam alan Boaz’ın tarlasında arta kalan mahsulleri toplamaya başladı. Böylece kendisinin ve kaynanasının günlük ihtiyaçlarını karşılıyordu.
Ama yine de hala tam bir kurtuluşa ihtiyacı vardı. Başına ne geleceğini bilmiyor ve korkuyordu. Aynı zamanda bu bizim ruhsal fakirliğimizi de anlatmaktadır. Günahtan ötürü biz de fakir ve zayıfız. Tanrı bize kurtuluşunu vaat ediyor.
Kurtuluş hakkında Yeni Antlaşma azat olmaktan bahsetmektedir. Yeni Antlaşma’da kurtulma için kullanılan kelime aynı zamanda zincirlerden azat olmak ya da bir ücretle kurtulmak anlamına da gelmektedir. Tüm bu anlamlar Mesih’in kişiliği ve işinde toplanmaktadır.
Efes.1:7-8 Tüm bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı kendi lütfünün zenginliği sayesinde, Mesih’in kanının aracılığıyla Mesih’te kurtuluşa, suçlarımızın bağışına sahibiz.
Boaz zengin ve Tanrı’nın Yasası’na bağlı bir Yahudi’ydi.
Rut 2:1 Naomi’nin Boaz adında bir akrabası vardı. Kocası Elimelek’in boyundan olan Boaz, ileri gelen, varlıklı bir adamdı.
Naomi ile akrabalığı vardı. Yasa’ya ve Yahudi geleneklerine göre satın alarak kurtarma aile içi bir görevdi. Kendisine en yakın olan kişi tarafından bedel ödenmeliydi.. Rut’la Boaz’ın ilişkisi Mesih’le ilişkimizi anlamak konusunda bağlantılıdır. Sorumluluk en yakın akraba tarafından taşınmaktadır. Kurtuluşu sağlamak için Oğul insan oldu ve bedeli ödedi. Bu bedel bir melek ya da hayvan tarafından ödenemezdi. Bu nedenle Mesih beden aldı.
Westministir Kısa İlmihali’ndeki 21.soru olan “Tanrı’nın seçilmişlerinin Kurtarıcısı kimdir?” sorusunun cevabı şöyledir: “Tanrı’nın seçilmişlerinin tek Kurtarıcısı, sonsuz Tanrı Oğlu olduğu halde insan olan ve o zamandan beri de tek kişide iki ayrı doğaya sahip olarak sonsuza dek var olan Rab İsa Mesih’tir.” [2]
İbr.2:11 Çünkü kutsal kılanla kutsal kılınanların hepsi aynı Baba’dandır. Bu nedenle İsa onlara «kardeş» demekten utanmıyor.
Beden almış Mesih’le kurtuluşumuz arasında direkt bir bağ vardır. Mesih sayesinde hepimiz aynı aileden olup Mesih’le kardeş sayılıyoruz.
İbr.2:14-17 Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis’i, ölüm aracılığıyla etkisiz hale getirmek üzere onlarla aynı insan yapısını aldı. Bunu, yaşamları boyunca ölüm korkusu yüzünden köle olmuş olanların hepsini özgür kılmak için yaptı. Kuşkusuz O, meleklere değil, İbrahim’in soyundan olanlara yardım ediyor. Bunun için her yönden kardeşlerine benzemesi gerekiyordu. Öyle ki, Tanrı’ya olan hizmetinde merhametli ve sadık başkâhin olup halkın günahlarını Tanrı’ya bağışlatabilsin.
Mesih bize kurtuluş getirmek için bizimle yakın akraba olması gerekiyordu.
Rut 3:12-13 Yakın akrabanız olduğum doğrudur. Ama benden daha yakın biri var. Geceyi burada geçir. Sabah olduğunda eğer adam senin için akrabalık görevini yaparsa ne âlâ, varsın yapsın. Ama o, akrabalık görevini yapmak istemezse, yaşayan RAB’be ant olsun ki, bu görevi ben üstlenirim. Sen sabaha kadar yat.
Boaz kurtarıcı olarak Rut’la evlenmek için ideal kişiydi. Rut Naomi’nin öğüdünü dinleyerek Boaz’ın çadırına gidip onun ayak ucuna yatar. Bunu fark eden Boaz’da onun üstünü örter. Bu o dönemde bir nişanlılık belirtisiydi. Ama daha yakın başka bir akrabanın olması bu noktada sorun yaratmaktadır. Çünkü en yakın akrabanın bu sorumluluğu üstlenmesi gerekiyordu.
Rut 4:3-4 Boaz, yakın akrabadan olan adama şöyle dedi: “Moav topraklarından dönmüş olan Naomi, akrabamız Elimelek’in tarlasını satıyor. Ben de burada oturanların ve halkımın ileri gelenlerinin önünde bunu satın alman için durumu sana açayım dedim. Yakın akrabalık görevini yapmak istiyorsan, yap. Ama sen akrabalık görevini yerine getirmeyeceksen, söyle de bileyim. Çünkü bu görevi yapmak önce sana düşer. Senden sonra ben gelirim.
Boaz bu durumla kendisi ilgilenir, yakın akrabayı bulup ona durumu anlatır. Satın alıp kurtarma sorumluluğu diğer akrabadaydı. Ama hakkını Boaz’a verdi.
Rut.4:9-10 Boaz, ileri gelenlere ve tüm halka, “Elimelek’in, Kilyon ile Mahlon’un tüm mülkünü Naomi’den satın aldığıma bugün siz tanık oldunuz” dedi. “Mahlon’un dul karısı Moavlı Rut’u da kendime eş olarak alıyorum. Öyle ki, ölen Mahlon’un adı bıraktığı mirasla birlikte sürsün; kardeşlerinin arasından ve yaşadığı kentten adı silinmesin. Bugün siz buna tanık oldunuz.
Tanrı’nın Mesih’te bizi satın alması ile bu olay arasında büyük benzerlik bulunmaktadır. İki durumda da yakın akrabalık büyük zorluk ve bedeli ödeyecek olanın çok istekli olmasıdır. Mesih isteksiz olan yakın akraba gibi değildi. Yaşamını birçokları için sunmaya gelmişti. Satın alma çok önemli bir kavramdır ve Mesih bizim günahlarımızın bedelini ödeyerek bizi satın almak için ölmüştür. Mesih’in bedeni bizim günahlarımızın bedelidir.
İbr.9:15 Bu nedenle, çağrılmış olanların vaat edilen sonsuz mirası almaları için Mesih, yeni bir antlaşmanın aracısı olmuştur. Kendisi, onları birinci antlaşma zamanında işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye olarak öldü.
1.Pet.1:18-19 Biliyorsunuz ki, atalarınızdan kalma boş yaşayışınızdan gümüş ya da altın gibi geçici şeylerle değil, Mesih’in kusursuz ve lekesiz bir kuzunun kanına benzer değerli kanı fidyesiyle kurtuldunuz.
Mesih kurtarıcı olabilecek tek kişidir ve ancak Onun kanı aracılığı ile kurtulabiliriz. Kurtarışın bir kurbana ihtiyacı vardı ve bir bedel ödenmesi gerekiyordu. Çarmıhtaki İsa kurtarıcının adı ve bedelin kendisidir.
6- TANRI BANA KARŞI MERHAMETLİ OL
GAZABI YATIŞTIRMAK
İsa Luka 18:9-14’deki Ferisi ve vergi görevlisi benzetmesi ile kefaret kavramını çok iyi anlatmıştır.
Luk.18:9-12 Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere Isa şu benzetmeyi anlattı: “Biri Ferisi, öbürü vergi görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıkmış.” Ferisi ayakta dikilip kendi kendine şöyle dua etmiş: `Tanrım, diğer insanlar gibi soyguncu, hak yiyici ve zina edici olmadığım için, hatta şu vergi görevlisi gibi olmadığım için sana şükrederim. Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.
Bu benzetmedeki şaşırtıcı nokta şudur; vergi memurları dua etmek için tapınağa gitmezlerdi. O dönemde en kötü ve nefret edilen kişiler vergi görevlileriydi. Yahudi’ydiler ama Roma için çalışıyorlardı. Genelde vergi görevlileri dürüst olmayan, rüşvet alan, açgözlü kişilerdi. Yahudiler Yahudi olmalarına karşın Roma adına çalıştıkları için onlara güvenmiyor ve onları sevmiyorlardı. Romalılar ise Yahudi oldukları için onlara güvenmiyorlardı.
Ferisiler ise doğruluk abidesi, Yasa’yı çok iyi bilen ve tutan kişilerdi. Bir Ferisinin tapınağa girip dua etmesi de çok normaldi. Daha da ötesi bu benzetmedeki Ferisi haftada iki gün oruç tutuyor. Yasa’ya göre haftada bir kez oruç yeterliyken o Yasa’nın emrettiğinin bile iki katını yapıyor. Ama Ferisi’nin bütün bu yaptıkları onun aklanması ve Tanrı’nın önünde durması için yeterli olmuyor. Çünkü Tanrı yüreğe bakar. Ferisi’nin hatası gururlu olmak ve kendini yüceltmekti. Ferisi günahı ve günahlılığını anlayamadığı için Tanrı lütfünü da anlayamamıştı. Kendini kendi yaptıklarıyla kurtarabileceğini düşünüyordu.
Luk.18:13-14 «Vergi görevlisi ise uzakta durmuş, gözlerini göğe doğru kaldırmak bile istemiyor, ancak göğsünü döverek, `Tanrım, ben günahkâra merhamet et’ diyormuş. «Size şunu söyleyeyim, Ferisi’den çok, bu adam aklanmış olarak evine dönmüş. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.»”
Vergi görevlisi ise günahlılığının farkında olarak tam bir günah kefareti sunmaktadır. Arkada durup günahkar olduğunu itiraf ederek kendisi için Tanrı’dan merhamet dilenmektedir. Vergi görevlisi aynı zamanda harekeleriyle de konuşmaktadır. Uzakta duruyordu ve sunağa yaklaşmıyordu. Dua ederken göğe bile bakamıyordu. Aynı zamanda günahından dolayı acı çektiği için yas tutan bir kişi gibi göğsünü döverek günahını itiraf ediyordu. Vergi görevlisi gerçekten kötü bir adamdı. Ama günahları için Tanrı’dan merhamet dileniyordu.
Buradaki en önemli nokta, vergi görevlisinin Tanrı’nın kutsallığının farkında olup Tanrı’dan merhamet istemesidir. Levililer 16.bölümde de kullanılan aynı kavram İbranice’den gelen bir kavramdır ve Tanrı öfkesini uzaklaştırmak, kan sunusuyla kefareti yerine getirmiş olmak anlamına gelmektedir. Tapınakta kahin Tanrı’nın huzuru olan En Kutsal Yere kan olmaksızın giremiyordu. Kan günahı örterek Tanrı’nın öfkesi uzaklaştırılmakta ve böylece günahla Tanrı arasında bir bağ sağlanmaktadır. Kefaret için kan çok önemlidir.
Mez.32:1 Ne mutlu isyanı bağışlanan, Günahı örtülen insana.
Kahin kan sunusu olmadan içeri girmeyeceğini biliyordu. Kan olmadan girmek ölmekti. Ancak kan öfkeyi uzaklaştırdığında Tanrı hoşgörüyle bakabilirdi. Günahlı olan bizlerde Tanrı öfkesinin altındayız ve bu öfkenin yatışması için mükemmel bir sunuya ihtiyacımız vardır. Mesih’in kanı kefareti ödeyerek Tanrı öfkesini yatıştırmaktadır. Mesih bizim daimi sunumuzdur ve bizim günahlarımızı kendi üzerine almıştır.
Ef.5:2 Mesih bizi nasıl sevdiyse ve kendisini bizim için güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı’ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün.
Eski Antlaşma’daki kurban sisteminde olduğu gibi İsa Mesih bizim yerimize öldü ve böylece bizim günahlarımız ona aktarılmış oldu.
2.Kor.5:21 Tanrı, Mesih sayesinde kendisinin doğruluğu olalım diye, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah yaptı.
İsa Mesih bizim yerimize günahlarımızı taşıdı ve bunu bir kerede herkes için yaptı.
İbr.9:26 Öyle olsaydı, dünyanın kuruluşundan beri Mesih’in tekrar tekrar acı çekmesi gerekirdi. Oysa Mesih, kendisini bir kere kurban edip günahı ortadan kaldırmak için çağların sonunda ortaya çıkmıştır.
Mesih’in çarmıh üzerindeki ölümü aynı zamanda öfkeyi yatıştırmak içindi. Kutsal Kitap’ta öfkeyi uzaklaştırma kavramı dört kez kullanılmıştır.
Rom.3:25 Tanrı, Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. (Günahları bağışlatan kurban diye çevrilen Grekçe ifade gazabı yatıştırmak kavramını da içerir)
İbr.2:17 Bunun için her yönden kardeşlerine benzemesi gerekiyordu. Öyle ki, Tanrı’ya olan hizmetinde merhametli ve sadık baş kâhin olup halkın günahlarını Tanrı’ya bağışlatabilsin.
1.Yuh.4:10 Tanrı’yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlunu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur.
1.Yuh.2:2 Kendisi günahlarımızı ve yalnız bizim günahlarımızı değil, bütün dünyanın günahlarını da bağışlatan kurbandır.
Mesih’in sunulması tam anlamıyla bir kefarettir. Ama Grekçe de kullanılan bu kelime özellikle gazabı yatıştırmak anlamında kullanılmaktadır.
Kefaret kavramını en iyi anlayan teolog Anselm’di ve şu soruyu sordu: “Neden Tanrı insan oldu?” Cevabı ise şöyleydi: “Günaha kefaret sunmak için Tanrı insan oldu.” Kurtarıcı bir insan olmak zorundaydı. Çünkü insan günah işlemişti. Aynı zamanda kefaret ilahi olmalıydı. Çünkü günah Tanrı’nın ilahiliğini tamamen bozmuştu. Sadece mükemmel olan bir varlık günah için bu kefareti gerçekleştirebilirdi. Tanrı’nın adaletini ancak İsa Mesih’in kefareti tatmin edebilir.
İsa’nın anlattığı benzetmede iki adam, iki dua ve iki farklı sonuç bulunmaktadır. Vergi görevlisi için Tanrı merhamet tahtında oturuyordu ve eve aklanmış olarak döndü. Tanrı vergi görevlisini yaptıklarından ötürü değil merhamet ve lütfünden ötürü doğru kabul etti. Ama Ferisi Tanrı’nın önüne kendi doğruluğunu getirdiği için Tanrı onu aklamadı ve doğru kabul etmedi. Günahkar sadece Tanrı’nın lütfüyle kurtulabilir.
Ferisi dua ederken hep kendi yaptıklarını öne sürüyordu. Ama vergi görevlisi ise pasif filler kullanıyor ve Tanrı’nın bir şeyler yapmasını istiyordu. Çünkü aklanmak ve doğru kılınmak için yapabileceği hiçbir olmadığını biliyordu. Vergi görevlisi kurtuluşu anlamıştı ve aklanmayı ancak Tanrı lütfünün mümkün kılacağını biliyordu.
7- TEKRAR BİRLİKTELİK
BARIŞMA
2.Kor.5:16,18-19 Bu nedenle biz artık kimseyi insan ölçülerine göre tanımayız. Mesih’i buna göre tanıdıksa da, artık şimdi öyle tanımıyoruz.,
Mesih İsa gerçekten senin için Mesih mi? Bu sorunun cevabı çok önemlidir. Çünkü bu soruya vereceğimiz cevap bizim bakışımızı değiştirecektir. Cevabımız evet ise o zaman artık Mesih’e dünyanın gözüyle bakamayız. Pavlus önce İsa’ya dünyanın baktığı gibi baktı ve çarmıhtaki ölümü hak ettiğini düşündü. Ama daha sonra dirilmiş olan İsa’yı görünce anladı ki Mesih bizim lanetimiz yüzünden acı çekmişti. Bunu anlamak Tanrı’yla olan ilişkimize barış getirir.
Kurtuluş kavramında Tanrı ile insan barışı vardır. Bu barış iki taraf içinde esenlik getiren bir barıştır.
2.Kor.5:18-19 Bunların hepsi Tanrı’dandır. Tanrı, Mesih’in aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevini verdi. Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti.
Barıştırma işini yapan da yine Tanrı’nın kendisidir ve bunu Mesih’te yapmaktadır. Tanrı ile dünya Mesih aracılığıyla barışmıştır.
Günahla birlikte ilişkilerimize yabancılaşma, karışıklık ve ayrılık girmişti. Ama Tanrı ile insan arasına bu yabancılaşmayı getiren taraf insandı. Eğer ayrılık sorunu varsa o zaman bir barıştırma sorunu da vardır. Ayrılığı getiren taraf insan olmasına rağmen barıştırmayı sağlayan Tanrı’dır.
İlk çağ kilise babalarından Altın Ağızlı Yuhanna bunu şöyle ifade etmiştir: “Yaralanan taraf Tanrı olmakla birlikte iyileştirmeyi yapan da yine Tanrı’nın kendisidir.”
Rom.5:10 Çünkü eğer biz Tanrı’nın düşmanlarıyken Oğlunun ölümü sayesinde Onunla barıştıksa, barışmış olarak Oğlunun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir.
Tanrı barıştırma işini hem de biz daha ona düşmanken Mesih’in ölümü sayesinde yapmıştır. Biz sadece Onun sunduğu barış dolu ilişkiye cevap vermiş oluyoruz. Fidyenin kanı ile günahlarımız örtülmüştür ve böylece Onun öfkesi yatışmıştır. Tanrı aramızdaki nefret yükünü Mesih’te Mesih aracılığı ile sağlamıştır. Barış ve uzlaşmada tek cevap İsa’dır.
Kutsal Kitap’ta barışma ile ilgili kullanılan fiillerin hepsi bitmiş bir işi anlattığı için geçmiş zamanda kullanılmıştır.
2.Kor.5:14 Bizi zorlayan, Mesih’in sevgisidir. Yargımız şu ki, bir kişi herkesin uğruna öldü; öyleyse hepsi öldü.
Bu ayetteki “hepsi” kelimesi “bütün insanlar” anlamında değildir. Onun ölümü herkes için geçerlidir. Ancak ona iman edenler için etkindir.
2.Kor.5:21 Tanrı, Mesih sayesinde kendisinin doğruluğu olalım diye, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah yaptı.
Günahsız olan Mesih’in bizim günahlarımızı yüklenerek günah olması sayesinde biz Tanrı’nın doğruluğu olabiliyoruz. Mesih İsa bizim mükemmel kurban sunumuzdur.
1.Pet.2:22 O, günah işlemedi, ağzından hileli bir söz çıkmadı.
Tanrı’nın nasıl bir sunu istediğini bu ayette görebiliriz. Bizim kurbanımız günahsız, hilesiz ve kusursuz bir sunu olmalıydı. Mükemmel bir sunu olan Mesih bizim günahımızla günah olmuştur ve bizim hakkettiğimiz ölüme O gitmiştir. Bizim yerimize yargıyı O üstlenmiştir. Biz Mesih’in yerimize ölümüyle Tanrı’yla yeni bir ilişkiye başlamış olduk ve Tanrı’da doğru sayıldık. Mesih Tanrı önünde bizi temsil etmektedir. Bizim günahımız Ona, Onun doğruluğu bize geçmiştir. Bu nedenle biz Tanrı önünde doğru sayılıyoruz.
1.Pet.3:18 Nitekim Mesih de bizleri Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna, günahlar için kurban olarak ilk ve son kez öldü. Bedence öldürülmüş, ama ruhça diriltilmiştir.
Tam doğruluğu, doğru olmayan günahlılar olarak Mesih’le bir olmakla alabiliyoruz. Mesih bizim doğruluğumuz, biz de Mesih’in günahı olduk. Böylece günah bizi Tanrı’ya yabancılaştırmışken değişimi sağlayan Tanrı sayesinde Tanrı ile barışabiliyoruz.
Rom.5:11 Yalnız bu kadar da değil, bizi şimdi Tanrı’yla barıştırmış olan Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı’nın kendisiyle de övünürüz.
Mesih sayesinde sonsuza dek barışmış oluyoruz. Barışma aynı zamanda bize bir sorumluluk da vermektedir. İsa sayesinde Tanrı ile barışmış olanlar olarak bu barış haberini kendimizde nasıl tutacağız ya da dışa nasıl yansıtacağız? Bu barış sayesinde yeni bir amaca sahip oluyoruz. İsa için yaşıyor ve dünya gibi değil Tanrı gibi bakıyoruz.
2.Kor.5:17 Bir kimse Mesih’te ise, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.
Bu değişim bizi tamamen etkileyen evrensel bir değişimdir. O bizi Ruhu ve Sözü’yle yeniden yaratmış oluyor.
Elçiler olarak aldığımız bu barışma haberini kendimize saklayamayız. Tanrı barışın duyurulması işini bizlere vermiştir. Bizler lütuf almış kişiler olarak aldığımız bu Müjde’yi ve lütfü insanlara duyurma sorumluluğumuz vardır.
2.Kor.5:19-20 Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti. Böylece, Tanrı’nın kendisi aracılığımızla çağrıda bulunuyormuş gibi Mesih’in adına elçilik ediyoruz. Mesih’in adına yalvarıyoruz: Tanrı’yla barışın.
Tanrı’nın yaptığı bu barıştırma işi İsa’nın elçileri aracılığıyla dünyaya yansımaktadır. İsa’nın elçisi olmak, Onun gibi Göksel Egemenliğin temsilcisi olarak görevli olmaktır. İyi elçi ülkesinin değerlerini en iyi şekilde aktarabilen elçidir. Bizler de ruhsal evleri göklerde olan Göksel Egemenliğin elçileriyiz.
Pavlus kendisini saran Mesih’in sevgisini ve kimliğini çok iyi anlayıp bunu herkesle paylaşmıştı. Bugün de aynı şekilde Tanrı kendi sevgisini ve mesajını bizleri kullanarak aktarmaktadır. Tanrı sevgisini bize aktarır ve bizdeki bu Tanrı sevgisi de bizim aracılığımızla başkalarına aktarılır. Tanrı bizi nasıl kendisi ile barıştırdı ise başkaları ile barışmak için de bizi temsilciler yapmıştır. Mesih’teki iyi bir elçi Kutsal Kitap’ın kurtaran mesajını taşımalıdır.
Ef.1:10 Zaman dolunca gerçekleştireceği bu tasarıya göre, yerdeki ve gökteki tüm varlıkları Mesih’te birleştirecek.
Mesaj herkes içindir ama bu herkesin kurtulacağı anlamına gelmemektedir. Tanrı yerdeki ve gökteki her şeyi Mesih’le bütün hale getirmiştir. Bizden istenen ise başkaları da Tanrı ile barışsın diye bu mesajı paylaşmamızdır.
2.Kor.6:1-2 Tanrı’yla birlikte çalışan bizler, Onun lütfünü boş yere kabul etmemenizi ayrıca rica ediyoruz. Çünkü Tanrı diyor ki, «Uygun zamanda seni işittim, kurtuluş gününde sana yardım ettim.» Uygun zaman işte şimdidir. Kurtuluş günü işte şimdidir.
8- POZİTİF KANIT
DİRİLİŞ
Tanrı bizi günahtan lütufla Mesih’te kurtarmıştır.
Elç.İşl.13:32-48 «Biz de size Müjde’yi duyuruyoruz: Tanrı İsa’yı diriltmekle, atalarımıza verdiği sözü, onların çocukları olan bizler için yerine getirmiştir. İkinci Mezmur’da da yazıldığı gibi: `Sen benim Oğlumsun, bugün ben sana Baba oldum.’ «Tanrı, Onu asla çürümemek üzere ölümden dirilttiğini şu sözlerle belirtmiştir: `Size, Davut’a vaat ettiğim
kutsal ve güvenilir nimetleri vereceğim.’ «Bunun için başka bir yerde de şöyle der: `Kutsalını çürümeye bırakmayacaksın.’ «Davut, kendi kuşağında Tanrı’nın amacı uyarınca hizmet ettikten sonra gözlerini yaşama kapadı, ataları gibi gömüldü ve bedeni çürüdü gitti. Oysa Tanrı’nın dirilttiği Kişi’nin bedeni çürümedi. Dolayısıyla kardeşler, şunu bilin ki, günahların bu Kişi aracılığıyla bağışlanacağı size duyurulmuş bulunuyor. Şöyle ki, iman eden herkes, Musa’nın Yasasıyla aklanamadığınız her suçtan O’nun aracılığıyla aklanır. Dikkat edin, peygamberlerin sözünü ettiği şu durum sizin başınıza gelmesin: Bakın, siz alay edenler,
şaşkına dönüp yok olun! Ben sizin gününüzde bir iş yapıyorum, öyle bir iş ki, biri size anlatsa inanmazsınız.’» Pavlus’la Barnaba havradan çıkarken halk onları, bir sonraki Sept günü aynı konular üzerinde konuşmaya çağırdı. Havradaki topluluk dağılınca, Yahudiler ve Yahudi dinini benimseyip Tanrı’ya tapan yabancılardan birçoğu onların ardından gitti. Pavlus’la Barnaba onlarla konuşarak onları devamlı Tanrı’nın lütfunda yaşamaya özendirdiler. Ertesi Sept günü kent halkının hemen hemen tümü Rab’bin sözünü dinlemek için toplanmıştı. Kalabalığı gören Yahudiler büyük bir kıskançlık içinde, küfürlerle Pavlus’un söylediklerine karşı çıktılar. Pavlus’la Barnaba ise cesaretle karşılık verdiler: «Tanrı’nın sözünü ilk önce size bildirmemiz gerekiyordu. Siz onu reddettiğinize ve kendinizi sonsuz yaşama layık görmediğinize göre, biz şimdi diğer uluslara gidiyoruz. Çünkü Rab bize şöyle buyurmuştur: `Yeryüzünün dört bir bucağına kurtuluş götürmen için seni uluslara ışık yaptım.’» Diğer uluslardan olanlar bunu işitince sevindiler ve Rab’bin sözünü yücelttiler. Sonsuz yaşam için belirlenmiş olanların hepsi iman etti.
Pavlus ilk misyon yolculuğunun ortasındaydı. Kutsal Ruh tarafından görevlendirilmişlerdi. Önce Antakya’ya geldiler. Bu görevi yerine getirirken belli bir strateji kullanıyorlardı. Önce Yahudiler’e gittiler. Kutsal Yazılar’ı okudular. Öncelikle kurtuluş tarihini anlatarak kurtuluş mesajını verdiler. Bu bölüm birçok yerde verilen mesajın özetidir.
Tanrı’nın lütfü her zaman Tanrı’nın seçimidir. Mesih’i anlatmaya hazırlık yapmak için Davut’un öyküsünü anlattı ve Tanrı’nın kurtarıcı olarak İsrail’e verdiği vaadini hatırlatarak İsa’nın getirdiği kurtuluşun ne olduğunu anlattı. Özellikle İsa’nın nasıl öldüğünden bahsetti ve bunun Kutsal Yazıların ve Eski Antlaşma peygamberliklerinin gerçekleşmesi için olduğunu anlattı. Eski Antlaşma kurtuluşu, kefareti ve barıştırmayı vaat ediyordu ve bunlar Mesih’te karşılandı. Bu sinagogdakiler için yeni bir haberdi. Pavlus aynı zamanda Kurtarıcı’nın reddedildiğini de anlatarak onlara çarmıhla ilgili mesajı verdi.
Kol.1:21 Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı’ya yabancı ve düşmandınız.”
Kurtuluş mesajı bizi sürekli haça geri getirmektedir. Çarmıhtaki ölümde bize sağlananların ötesinde bir şey vardır. Kurtuluş müjdesinden her bahsedişte çarmıhtaki ölüm ve dirilme anlatılmaktadır. İsa hepimiz için öldü ve üç gün sonra da dirildi. Çarmıh boş mezardaki zaferli dirilişle bağlantılıdır ve Tanrı bununla kurtuluşu sağlamıştır. Pavlus bunu tarihi bir gerçek olarak anlatır.
İsa ölümden dirildi. Bu ne demektir? Sadece Mesih’in yaşama geri gelmesi ya da soluğu kesilen birinin yeniden soluk almaya başlaması gibi değildir. Tam olarak ölmüş olan Lazar mucizeyle yaşama dönmüştü. Ama Mesih’in dirilişi Lazar’ın dirilişi gibi değildi. Mesih tamamen yenilenmiş olarak yaşama geri dönmüştür ve en önemlisi de bir daha ölmemek üzere dirilmiştir. Ölümlü bedeni bozulmayan bedenle değişmiştir. Aynı zamanda görünme özelliği de vardı. İnsanlar Onu gördüler, İsa olduğunu tanıdılar ve Ona dokunabildiler. Bedeni gerçek, muhteşem ve sonsuza kadar bozulmaz bir bedendi.
“Tanrı onu diriltti” demekle Mesih’in beden olarak dirilişinden bahsedilmektedir. Bu diriliş sadece ruhsal değil aynı zamanda fiziksel bir diriliştir. Bu dirilişte bedeni inkar değil bedeni yüceltme vardır. Yaratılış bölümü bize her şeyin güzel yaratıldığını söylemektedir.
Bedenin kurtarıcısı da Rab’dir. Öncelikle Tanrı, Oğlunu insan olarak dünyaya göndererek Onun beden almasıyla insanlığa onur vermiştir. Mesih dirilişinde yüceltildiği gibi insan da Mesih’in dirilişiyle yüceltilmiştir. Mesih’in dirilişi tarihsel olarak da gerçektir. Bizim imanımızın temeli Mesih’in dirilişidir. Diriliş Mesih’i bilenlere bir kanıttır.
İsa dirildiğinde Onu ilk gören bir kadındı ve Yahudi toplumunda kadının tanıklığı kabul edilmiyordu. Ama bu Kutsal Kitap’ta yazıldı ve gerçekti. Daha sonra dirilmiş İsa’yı gören başkaları da oldu. Ama Onu görmeden dirilişine inan bildiğimiz tek kişi Yuhanna’dır. Petrus, Thomas ve daha 500’den fazla kişi dirilmiş olan İsa’yı gördü. En son da Şam yolundaki Pavlus Mesih’in dirilişine tanıklık etmiştir. Önce İsa’yı gören bütün bu kişilerin hepsi şüphe duydular ve sonra da güçlü bir tanıklık verdiler. Çünkü Mesih’i gözleriyle gördüler, birlikte yemek yediler, dokundular ve tanık oldular.
Diriliş aynı zamanda peygamberliklerin yerine gelişidir. Eski Antlaşma’da İsa ile ilgili birçok peygamberlik bulunmaktadır.
Eyüp 19:25 Oysa ben kurtarıcımın yaşadığını, Sonunda yeryüzüne geleceğini biliyorum. Derim yok olduktan sonra, Yeni bedenimle Tanrı’yı göreceğim.”
Pavlus Elçilerin İşleri 13.bölümdeki vaazında dirilişle ilgili üç noktadan bahsetmektedir:
1. Mesih İsa tüm düşmanlara karşı Tanrı’nın kral olarak meshedilen seçilmişidir. Fakat uluslar Ona karşı gelip reddettiği halde Tanrı Onu Oğlu olarak sahiplenmiş ve bırakmamıştır. Davut’a yapılan vaat Mesih İsa’da gerçekleşmiştir.
2. İsa yaşayan kurtarıcıdır.
Davut ölmüş ve çürümüştür.
Mez.16:10 Çünkü sen beni ölüler diyarına terk etmezsin, Sadık kulunun çürümesine izin vermezsin.
O zaman Davut’a verilen vaat sahte miydi ya da Tanrı vaadinden vaz mı geçti? Tanrı daha büyük bir kurtuluşu önceden planlamıştı. Çarmıhta ölen İsa’yı ölümden diriltmekle Tanrı vaadini yerine getirmiştir. Davut’a yapılan vaat Mesih’in dirilişinde yerine gelmiştir.
Kurtuluşumuz Mesih’in dirilişine bağlıdır. Müjde ya da İyi Haber Grekçe’de askeri bir zafer ya da büyük bir kurtarışın gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. Diriliş ise Kurtarıcı’nın Tanrı olduğunun kanıtıdır.
3. Diriliş bizim kurtuluşumuzun mesajıdır. Diriliş Tanrı’nın İsa Mesih’in çarmıhta yaptığı işin onayıdır. Mesih’teki tüm bereketimiz yaşayan dirilmiş İsa’dan gelmektedir. Mesih’in dirilişi aracılığı ile günahlarımız bağışlandı ve biz günahtan kurtulduk.
Rom.10:9 İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın Onu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın.
9- YENİDEN DOĞUŞ
YENİLENMEK
Kurtuluş geçmiş bir olay değil aynı zamanda şimdiki bir olaydır. İsa Mesih’e ait olan bir şeye biz de ait olmuş oluyoruz. Bu Tanrı Ruhu’nun işidir. Biz kurtuluş mesajına ancak Kutsal Ruh aracılığı ile evet diyebiliriz. Böylelikle imana lütuf aracılığıyla sahip oluyoruz.
1.Pet.1:3 Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babasına övgüler olsun. Çünkü O, kendi büyük merhametiyle yeniden doğmamızı sağladı.
Kurtuluş öyküsü yeniden doğuşla başlamaktadır. Tanrı merhametinden dolayı İsa Mesih’i ölümden diriltmek kaydıyla bize yeni bir doğuş vermektedir. Tanrı dirilmiş Mesih aracılığıyla günahlıyı yenilemektedir. Mesih’i ölümden dirilten aynı Ruh bizi de ölümden diriltmektedir.
Yuh.3:1-6 Yahudilerin Nikodim adlı bir önderi vardı. Ferisiler’den olan bu adam bir gece İsa’ya gelerek, «Rabbî, senin Tanrı’dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisiyle birlikte olmadıkça hiç kimse senin yaptığın bu mucizeleri yapamaz» dedi. İsa ona şu karşılığı verdi: «Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliğini göremez.» Nikodim, «Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi?» diye sordu. İsa şöyle cevap verdi: «Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliğine giremez. Bedenden doğan bedendir, Ruh’tan doğan ruhtur.
Kutsal Kitap’ta yeniden doğuşla ilgili ilk duyan kişi Ferisi olan Nikodim’dir. Aynı zamanda Nikodim Sanhedrin üyesiydi. Yeruşalim’deki Sanhedrin’i yetmiş önder yönetiyordu ve Nikodim’de bu yetmiş önderden biriydi. Ferisi önderi olduğu için Yasa’yı çok iyi biliyordu. Aynı zamanda öğretmendi ve oldukça tutucu birisiydi. İsa hakkında çok merak ediyordu. Çünkü İsa’nın öğretileri ve mucizeleri çok açık bir şekilde Onun Tanrı’dan biri olduğuna işaret ediyordu.
Burada Nikodim’in İsa’nın gerçek kimliği ile ilgili bir sorusu var. İsa Tanrı’nın gönderdiği Mesih miydi ya da Kurtarıcı mıydı?
İsa ise ona yeniden doğuş hakkında üç gerçekten bahsetmiştir. Yeni doğuşun;
· Gerekliliğinden
· Olabilirliliğinden
· Öneminden
İsa “Kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliğini göremez” dedi. Göksel Egemenlik Kutsal Yazılar’da temel bir öğretişdir. Göksel Egemenliğin duyurulması Müjde’dir. Göklerin Egemenliği ya da Tanrı’nın Krallığı’nın gelmiş olması demek Tanrı’nın yönetimi ve yetkisinin gelmiş olması demektir. Kral neredeyse Kralllık oradadır.
Aslında Nikodim İsa tarafından imtihan edilmek için değil İsa’ya soru sormak için oradaydı. Kendine göre İsa Mesih’i yargılayacaktı. Ama İsa tarafından yargılandı. İsa Nikodim’e Tanrı’nın kurtuluş için ne istediğini açıkladı. Nikodim’in sorusu İsa’nın kurtarıcı olup olmadığıydı. Ama asıl soru Nikodim’in kurtulup kurtulmadığıydı. Nikodim gibi bir adama böyle bir şeyi söylemek şok edici bir durumdur. Çünkü o kurtuluşun her tür garantisini üzerinde tutuğunu düşünüyordu. Bir Yahudi olarak Tanrı’nın antlaşma yaptığı halktandı. Bir Ferisi olarak Yasa’yı en küçük noktasına kadar tutuyordu. Ama İsa’nın tek bir sorusu ile Nikodim’in bütün dini kimliği mahvolmuştu. Aslında İsa Nikodim’e “Ne yaparsan yap, kim olursan ol, yine de kurtuluş için bir şey daha gerekiyor” diyordu. Bu da yeniden doğuştur.
Nikodim bu öğretiyi duyunca biraz şaşırmış olmalı. Aslında bu bütün dindar insanlar için bir uyarıdır. Hangi aileden geldiğiniz, hangi kiliseye devam ettiğiniz ya da ne kadar Kutsal Kitap bildiğimiz önemli değildir. Tanrı’nın sağladığı kurtuluşu almak için yeniden doğmalıyız.
Yuh.1:12-13 Ancak, kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne bedenin isteğinden, ne de insanın isteğinden doğdular; tersine, Tanrı’dan doğdular.
Yeniden doğmak ne demektir? Yeniden doğuş ve yaratılış kelimeleri aynı kökten gelmektedir. Grekçe “Anothen” kelimesidir ve bir şeyin tekrar edilmesi anlamı vardır. Bir çevirmenin bir dili farklı bir dile çevirmesi gibidir. İki dili de bilen bir kişi için konuşmacının ve çevirmenin söylediği şeyler aynıdır. Bir kişi İsa bunu ruhsal anlamda söylüyordu. Ruhsal anlamda ölü birisinin ruhsal ölümden ruhsal bir yaşama geçmesidir. Bu yeni doğuş yeni bir başlangıçtan daha fazla bir şeydir.
1.Yuh.5:1-4 İsa’nın Mesih olduğuna inanan herkes Tanrı’dan doğmuştur. Baba’yı seven, O’ndan doğmuş olanı da sever. Tanrı’yı sevip buyruklarını yerine getirmekle, Tanrı’nın çocuklarını sevdiğimizi anlarız. Tanrı’yı sevmek, Onun buyruklarını yerine getirmek demektir. O’nun buyrukları da ağır değildir. Çünkü Tanrı’dan doğmuş olan herkes dünyayı yener. Bize dünyaya karşı zafer kazandıran, imanımızdır.
Bunlar yeniden doğmuş kişilerin özellikleridir.
Nikodim İsa’nın söylediğini fiziksel bir doğuş olarak düşündüğü için karşı çıktı. “Bir kimse annesinin rahmine nasıl geri dönüp tekrar doğabilir?” Oysa İsa burada bir kimsenin yeni bir yaratılışa ihtiyacı olduğundan bahsetmektedir.
Aynı zamanda bu kelimeyi daha iyi anlayabilmek için yeniden doğuşun göksel bir doğuş olduğunu anlamamız gerekmektedir. “Bir kimse yukardan doğmadıkça Tanrı Kralığını göremez.” Bu yeni doğuş gökten gelmektedir.
Yeni doğuş kurtuluş için bir temeldir. İsa Mesih bunu Yuhanna 3.bölüm 3, 5 ve 7.ayetler olmak üzere üç kez tekrar etmiştir. İlk iki tekrarında Nikodim’e tekil bir şekilde üçüncü tekrarında ise çoğul olarak söylemiştir. Nikodim için geçerli olan herkes için geçerlidir. Hiç kimse için göksel bir yeniden doğuş gerçekleşmedikçe kurtuluş mümkün değildir.
Nikodim bizim için mükemmel bir örnek oluşturmaktadır. Çünkü Nikodim de biz de aynı probleme sahibiz. Günahlıyız.
Yuh.3:19-20 Yargı da şudur: dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışığın yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü. Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve işleri açığa çıkmasın diye ışığa gelmez.
Nikodim karanlıkta kayıptı. Henüz ışığı görmemişti. Çünkü henüz yeniden doğmamıştı. Biz yeniden doğana dek ne görebiliriz, ne inanabiliriz, ne de Göklerin Egemenliği’ne girebiliriz. İhtiyacımız olan yeni bir doğuşla gelen yeni bir yaşamdır.
İskoçyalı bir teolog şöyle söylemiştir: “İnsanlar tamamen düşüş ile kopmuşlardır. Ruhunun bütün parçalarının arasında bir uyumsuzluk vardır. Ama bu yenilenme de Tanrı bütün bu ayrılmış parçaları bir araya getirerek ortaya tamamen yeni bir insan çıkarmıştır. Bu öyle birisidir ki Onun yüceliği için konuşup Onun yüceliği için hareket etmektedir.”
Nikodim’in ikinci sorusu yeniden doğuş mümkün müdür? Bir adam yaşlıyken nasıl yeniden doğabilir? Nikodim İsa’nın ne demek istediğini tam olarak anlayamıyordu. Çünkü yüzeysel ve fiziksel olarak bakıyordu. Yeniden doğuşu doğal bir çocuk doğumu gibi düşünmüştü.
İsa yeniden doğuşu tanımlarken pasif bir fiil kullanmıştır. Doğurmalısın değil, doğmalısın demiştir. Doğum kişinin kendi başına yaptığı bir şey değildir. Bu fiziksel doğum için de ruhsal doğum için de geçerlidir. Kimse kendi başına doğmaya karar veremez ve kimse kendi kendini doğuramaz. Bizim doğmak için başka birisine ihtiyacımız vardır. Belki insan kendi başına ruhsal bir takım şeyler yapabilir ama kendi başına doğamaz. Bu ancak Tanrı tarafından Kutsal Ruh aracılığı ile mümkün olabilir.
Nikodim yeni doğuş konusunda kuşkuya düştüğünde İsa Mesih ona “Hiç kimse ruhtan ve sudan doğmadıkça Göksel Egemenliğe giremez” dedi. Beden beden doğumunu ruh ta ruh doğumunu gerçekleştirir. İşte bu yüzden bu yenilenme ancak Tanrı’nın lütfü ve Kutsal Ruh’la mümkün olabilir.
Peki İsa Mesih sudan ve Ruh’tan doğmak dediğinde neyi kastediyordu? Bu oldukça zor bir kavramdır ve bir çok Kutsal Yazı uzmanları bu konuda farklı görüşlere sahiptirler. Hatta bazıları buradaki sudan doğma kavramını doğal bir doğum olarak yorumlamaktadırlar. Ama burada kullanılan Grekçe kelime doğal su anlamına gelmemektedir. Bazıları ise vaftiz olarak yorumlar. Diğer bir yoruma göre de Tanrı’nın Sözü’nü ifade etmektedir.
Suyu ve Ruhu iki ayrı kavram olarak algılayamayız. Ruhsal paklığı ifade etmek için suyu ve Ruhu bir arada değerlendirmemiz gerekmektedir. Çünkü bir Ferisi paklanmak için Yasa’daki bütün kuralları uygulamaktadır. Ama bu Nikodim ya da herhangi birisi için yeterli değildir. Paklanmak için ihtiyacımız olan Tanrı’nın Ruhu’nda içsel bir temizliktir. Tanrı Kutsal Ruh aracılığı ile bizleri yeniden doğuşla yıkamaktadır.
Hez.36:25-26 Üzerinize temiz su dökeceğim, arınacaksınız. Sizi bütün kirliliklerinizden ve putlarınızdan arındıracağım. Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim.
Bu ayetlerde de tekrar su ve ruh bağlantısını görüyoruz. Aslında İsa’nın Nikodim’le yaptığı konuşma ile Hezekiel’in yaptığı bir peygamberlik gerçekleşmektedir.
Pavlus’un birinci yolculuğunda Filipi’ye uğradığında orada mor kumaş satıcısı olan Lidya ile karşılaştı.
Elç.İşl.16:14-15 Bizi dinleyenler arasında Tiyatira kentinden Lidya adında bir kadın vardı. Mora boyanmış kumaş ticareti yapan Lidya, Tanrı’ya tapan biriydi. Pavlus’un söylediklerine kulak vermesi için Rab onun yüreğini açtı. Lidya, ev halkıyla birlikte vaftiz olduktan sonra bizi evine çağırdı. «Beni Rab’bin bir inanlısı kabul ediyorsanız, gelin, evimde kalın» dedi ve bizi razı etti.
Lidya kurtuluş mesajını duyduğunda Rab onun yüreğini açtı ve Tanrı’nın Ruhu’nun aracılığı ile yeniden doğuşu alarak İsa Mesih imanlısı oldu. Bazen bazı insanlar belli aşamalardan sonra İsa’ya gelirler. Birisini İsa’ya getirirken bazen Tanrı birçok şeyi kullanır. Ama burada çok çabuk ve kalıcı bir değişim görülüyor.
Yuh.3:7-8 Sana, `Yeniden doğmalısınız’ dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh’tan doğan her adam da böyledir.»
İsa yeniden doğuş hareketinde Tanrı’nın hükümranlığının gizemini açıklamak için rüzgar ve Kutsal Ruh karşılaştırması yaparak bir tarif yapmaktadır. Grekçe’de nefes, rüzgar ve ruh hepsi aynı kelimedir. Kutsal Ruh da rüzgar gibi bir gizemdir. Onu kontrol edemez ve göremezsiniz. Ama bir şekilde insanları etkilemektedir. Kutsal Ruh’un lütufkar etkisini kontrol edemezsiniz. Birisinin yüreğine girdiği anda onun etkisi net bir şekilde açıktır. Günahkar ancak Kutsal Ruh’un etkinliği ile yeniden doğabilir.
İsa bunu söylediğinde hemen Nikodim’in soruları gelmeye başladı. Aslında Tanrı’nın Hükümranlığı konusunu Nikodim’in daha iyi bilmesi gerekiyordu. Çünkü kurtuluşun lütufla geldiğini Kutsal Yazılar’a bakarak anlaması mümkündü. Nikodim’in problemi aslında oldukça basitti. Sadece iman eksikliği vardı. Mesih’e ve onun sözüne inanmıyordu. Tanıklığına güvenmiyordu.
Yuh.3:11-12 Sana doğrusunu söyleyeyim, biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze tanıklık ediyoruz. Sizler ise bizim tanıklığımızı kabul etmiyorsunuz. Sizlere yeryüzüyle ilgili şeyleri söylediğim zaman inanmazsanız, gökle ilgili şeyleri söylediğimde nasıl inanacaksınız?
İsa bunların farkında olarak Nikodim’i uyarıyor.
Yuh.3:16 Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlunu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.
İşte bu ölüm ve yaşam meselesidir. Eğer birisi İsa Mesih’i ve yeniden doğuşu anlıyorsa bütün güvenini İsa Mesih’e yöneltiyordur. Kurtuluş iman aracılığıyla lütufla gelmektedir.
Bu konuşma sonucunda İsa Nikodim’i kendisine güvenmesi için çağırmaktadır.
Yuh.3:13-15 Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır. Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu’nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir. Öyle ki, Ona iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşsun.
Burada “Kaldırılmak” kelimesi ile çarmıh kastedilmektedir. Bu ayet “Çarmıha bakan herkes kurtulur” anlamındadır. Bu Nikodim’in sorduğu son sorunun cevabıdır. Tanrı insanları bu yeniden doğuş doktrinine inanmaya değil İsa Mesih’e iman etmeye çağırmaktadır.
Peki daha sonra Nikodim’e ne oldu?
Yuh.7:50-51 “İçlerinden biri, daha önce İsa’ya gelmiş olan Nikodim, onlara şöyle dedi: «Yasamıza göre, bir adamı dinlemeden, ne yaptığını öğrenmeden onu yargılamak doğru mu?»”
Yahudi liderler Nikodim’i alaşağı etmeye çalıştıklarında Nikodim orada İsa’yı savunuyordu.
Nikodim’i üçüncü kez gördüğümüzde ise İsa’nın ölü bedenini alıp gömmeye götürüyordu.
Yuh.19:39 Daha önce geceleyin İsa’nın yanına gelmiş olan Nikodim de otuz litre kadar karışık mür ve sarısabır özü alarak geldi.
Bu aslında Nikodim’in kendi hayatı için bir riskti. Bütün bu ayetlerden anlıyoruz ki Nikodim İsa’ya iman etmişti ve yeniden doğuşu almıştı.
10- MESİH’TE YAŞAM
MESİH’LE BİRLİK
Yeniden doğmuş bir günahlı olarak kurtaran imana geldiğimizde çok önemli bir şey olur. İnanlı Mesih İsa ile bölünemez bir şekilde bütünleşir. Hıristiyan olmak Mesih İsa’da olmak anlamındadır.
Ef.1:13 Gerçeğin ilanını, kurtuluşunuzun müjdesini duyup Ona iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh’la Onda mühürlendiniz.
Teolojide Hıristiyan’ın “İsa ile olması” “İsa ile birleşmesi” anlamındadır. Birçok teolog bunu kurtuluş mesajını anlamakta bir anahtar olarak görmektedir. Bu inancımızın merkezi gibidir.
Peki neden bu nokta bizim kurtuluşumuz için bu kadar önemlidir. Hatırlayın! Bizim asıl problemimiz günah ve onun öldürücü sonuçlarıdır.
Ef.2:1-3 Sizler bir zamanlar, içinde yaşadığınız suç ve günahlarınızdan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, doğal benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Ötekiler gibi doğal olarak gazap çocuklarıydık.
Tekrar tekrar sürekli olarak günah doktrinine geliyoruz. Bunun nedeni günahla ilgilendiğimiz için değil tam olarak günahı anlamak içindir. Çünkü ancak günahı ve günahın sonuçlarını anladığımız zaman biz Tanrı’nın lütfünü tam olarak anlayabiliriz. Günah ölüm demektir. Tanrı’nın yapmasını istemediği şeyleri yapmamız ve bir takım ahlaksal sınırları aşmamız anlamına gelmektedir. Aynı zamanda günahın isyan, Tanrı standardını yerine getirememek ve Tanrı’nın isteğinde başarısızlık anlamı da vardır. Örneğin: Bir baba küçük çocuğuna caddeye çıkma derse ve eğer çocuk dışarı çıkarsa bu isyandır. Yapmaması gerekeni yapmıştır. Büyük çocuğuna ise odanı temizle dediğinde yapmazsa yapması gerekeni yapmamıştır. İşte Efeslilerdeki günah kavramı budur. Yapması gerekeni yapmamaktır.
Bizim günahlı ruhsal durumumuzu ifade etmek için üç yol vardır. Ya sağlıklı olacağız, ya hastalıklı olacağız ya da ölü olacağız. Bazıları insanın ahlaksal gelişimler gösterebildiği için ruhsal olarak iyi olduğunu söylemektedirler. Bu fikir tamamen yanlıştır.
Bazıları ise aslında insanın doğru bir eğitimi, doğru bir yönetimi, doğru bir dini ya da doğru bir çevresi olursa dünya ile birlikte tamamen iyi olabileceğini söylemektedirler. Bu tarz bir yaklaşımda kesinlikle başarısız bir yaklaşımdır. Bu anlayışta insan durumunun yanlış bir teşhisi vardır. Doğru bir sonuca gidebilmek için doğru bir teşhisle işe başlamak gerekmektedir.
İnsan İsa’nın dışında sadece İsasız değil aynı zamanda ölüdür. Sadece hastanede değil morgdadır. Biz bu teşhisi koyuyorsak ancak o zaman kurtuluş Tanrı’dan gelebilir. Bu Reform teolojisinin en önemli ayırıcı noktalarından biridir. Bu ayetler bizim durumumuzun ne kadar kötü olduğunu göstermektedir. Biz sadece günahlarımızda ölü değiliz aynı zamanda günah bize tamamen hükmetmektedir.
Burada günahın beden, dünya ve şeytan olmak üzere üç tarz hükmediciliği olduğunu görüyoruz.
Birincisi İsa’ya gelmeden önce bu dünyanın yollarını izliyorduk. Bu yollar bizde tamamen bedenin hoşnutluğunu aramaktadır.
İkincisi Şeytan tarafından hükmediliyoruz. Burada iyi ve kötü görülmeyen bir dünyadan bahsedilmektedir. Bu kötü ruhsal güçler insan aklını kontrol etmeye çalışmaktadır. İsa dışında yaşayanlar Şeytan’ın izleyicileridir. Şeytan bizim yaptığımız şeylerden, İsa Mesih’in iyi haberinden ve bu haberin duyurulmasından nefret etmektedir.
Bir de üçüncü bir hükümranlık olarak bedenle aynı sorunumuz vardır. Bedenimiz bütün zayıflığı ile bizim düşmüş benliğimizi ifade etmektedir. Aynı zamanda sadece bedenimizi değil aklımız ve kalbimizi de içermektedir. Bu bizim tamamen bozulmuşluğumuzu ifade etmektedir. Biz Mesih’ten ayrı kaldığımızda tamamen dünyaya ait oluyoruz. Dünyada Tanrısız olmak üzerimizdeki günahın bir sonucudur.
Aslında günahla ilgili olarak bütün bunların hepsi yeterli olduğu halde bundan daha da kötüsü vardır. Günahın sonucunda hepimiz Tanrı’nın öfkesini alıyoruz. Biz İsasız bu öfkeye hedef oluyoruz. Bu aynı zamanda beraberinde sonsuzluğa kadar bir yargıyı da beraberinde getirmektedir.
Biz burada orijinal günah doktrinini hatırlamalıyız. Adem’in günahı bize geçince günahlı bir doğa edinmiş olduk ve böylelikle düşmüş bir ırk olduk. Bizler İsasız ruhsal olarak ölüyüz. Günah tarafından hükmedilmiş vaziyetteyiz ve yargıyı hak etmiş durumdayız. Bu karamsar bir sonuç değil gerçekçi bir sonuçtur. Bunu fark ettiğimizde ancak gerçekten kurtuluşa ihtiyacımız olduğunu anlayabiliyoruz.
Ef.2:4-5 Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih’le birlikte yaşama kavuşturdu. O’nun lütfüyle kurtuldunuz.
Bizi kurtarmak için Tanrı’nın lütfü dışardan gelmektedir. Kutsal Yazı bize insanı kurtarmak için Tanrı’nın ne yaptığını anlatmaktadır. Lütufla kurtuluş Tanrı merkezli bir kurtuluştur. Sadece onun lütfü ile bu kurtuluşu alabiliriz.
Ef.2:6-7 “Tanrı bizi Mesih İsa’da, Mesih’le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu. Bunu, Mesih İsa’da bize gösterdiği iyilikle, lütfünün sonsuz zenginliğini gelecek çağlarda sergilemek için yaptı.”
Eğer “Tanrı bizi neden değil de nasıl kurtardı” diye sorarsak cevap “Onunla birliktelik halinde bizi kurtardı” olacaktır. Bizim kurtuluşumuzu gerçekleştirmek için Mesih çarmıh üzerinde ölmüştür. Bununla İsa bizi kölelikten kurtarmış, bizim için kefaret olmuş, bizi Tanrı ile barıştırmış ve dirilişi ile de ölüm üzerine zafer kazanmıştır. Eğer biz İsa Mesih’in bütün yaptıkları ve boş mezarla kurtulduysak o zaman bütün bunlar bizim üzerimize transfer olmak zorundadır. Onun tamamlamış olduğu kurtuluş bizim hayatlarımızda uygulamaya geçmelidir. Bu nedenle bütün Hıristiyanlar iman aracılığı ile Mesih’te bütünleşmeliler.
1.Yuh.4:13 Tanrı’da yaşadığımızı ve Onun bizde yaşadığını, bize kendi Ruhundan vermiş olmasıyla anlıyoruz.
Biz onda yaşıyoruz, o bizde yaşıyor. Çünkü O bize Ruhu’nu verdi. Bu birliktelik aynı zamanda beden almanın da getirdiği bir birlikteliktir. Mesih’in beden alışı ile bizler de beden alıyoruz. Böylece İsa’nın beden alışına ve Tanrılığına dahil oluyoruz. Bu birliktelik yasal temeli olan antlaşmasal bir birlikteliktir. Bu antlaşmada Mesih bizim temsilcimizdir.
Aynı zamanda İsa ile olan birlikteliğimiz canlıdır. Bu adete asma ve dalları ile olan bağlantı gibidir.
Yuh.15:5 Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir. Bensiz hiçbir şey yapamazsınız.
İsa bu benzetme ile kendisi ile olan birlikteliğimizin nasıl olması gerektiğini anlatmaktadır. İsa ile olan ilişkimiz yakın ve canlı bir ilişkidir. Hatta Kutsal Kitap bunu karı koca ilişkisi gibi anlatmaktadır.
Ef.5:22-33 Ey kadınlar, Rab’be bağımlı olduğunuz gibi, kocalarınıza bağımlı olun. Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı olarak inanlılar topluluğunun başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. İnanlılar topluluğu Mesih’e bağımlı olduğu gibi, kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar. Ey kocalar, Mesih inanlılar topluluğunu nasıl sevip onun uğruna kendini feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle sevin. Mesih, inanlılar topluluğunu suyla yıkayıp Tanrısal sözle temizleyerek kutsal kılmak için kendini feda etti. Öyle ki, inanlılar topluluğunu, üzerinde leke, buruşukluk ya da buna benzer bir şey bulunmadan, görkemli bir biçimde kutsal ve kusursuz olarak kendine sunabilsin. Aynı şekilde, kocalar da karılarını kendi bedenleri gibi sevmelidir. Karısını seven kendini sever. Hiç kimse hiçbir zaman kendi bedeninden nefret etmemiştir. Tersine, onu besler ve kayırır, tıpkı Mesih’in inanlılar topluluğunu besleyip kayırdığı gibi. Çünkü biz Onun bedeninin üyeleriyiz. «Bunun için adam annesini babasını bırakacak, karısına bağlanacak ve ikisi tek bir beden olacaklar.» Bu sır büyüktür; ve ben bunu Mesih ve inanlılar topluluğuyla ilgili olarak söylüyorum. Bununla birlikte, her biriniz karısını kendisi gibi sevsin. Kadın da kocasına saygı göstersin.
Buradaki bağlantı İsa ile kilisesi arasındaki bağlantıyı ifade etmektedir. İsa olan ilişkimiz kişisel olduğu kadar topluluğunda ortak olduğu bir ilişki olmalıdır. Kutsal Yazı Tanrı ile birliktelikten bahsettiğinde sadece bir kişiden değil hepimizin birlikteliğinden bahsetmektedir. Aslında bu ilişki Kutsal Kitap’ta birçok benzetmelerle anlatılmaktadır. Biz bir bedeniz ve birçok parçalarımız var ve hepimiz Mesih’e aidiz. Hepimiz birer taşız ve bir binanın içindeyiz ve Mesih bu binanın temelidir, köşe taşıdır. Bu benzetmeler hepsi birbiriyle bağlantılıdır.
Biz bu canlı bağlantı sayesinde kurtuluşun bütün bereketlerini almaktayız. Birisi ile evlendiğinizde, onun olan her şeyin sizin olması gibi Mesih’le birlikteliğimizin sonucunda da Mesih’in yaptığı her şeye dahil olmaktayız. Biz imanla Mesih’e katıldığımızda da aynı şey olmaktadır.
Ef.1:18-20 Onun çağrısından doğan ümidi, kutsallara verdiği mirasın yüce zenginliğini ve iman eden bizler için etkin olan kudretinin aşkın büyüklüğünü anlamanız için, yüreklerinizin gözleri aydınlansın diye dua ediyorum. Bu kudret, Tanrı’nın, Mesih’i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde kendi sağında oturturken Onda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir.
Burada Tanrı’nın yaptığı bu üç şeyi görüyoruz. Tanrı bizi Mesih’le diriltti, Mesih’le kaldırdı ve Mesih’le oturttu. Bu dirilişi, yükselişi ve İsa’nın hükmettiği yeri ifade etmektedir. Pavlus’un bunları nasıl söylediğine dikkat edelim. Biz bütün bu şeylerde Mesih’e bağlanıyor ve Mesih’le birleşiyoruz.
Birincisi bizi Mesih’le diriltmektedir. Burada diri kılması esas fiildir. Biz Mesih’in dirilişine dahil olduk. Bizim asıl problemimiz günahlarımızda ölü olmamızdı. Mesih’le dirilmiş olmamız da bu probleme çözüm getirmektedir. Biz günahlarımızda ölüydük. “Fakat Tanrı” yaşam verdi. Biz yepyeni bir yaşamı kabul ettik. Bize Mesih’in yaşamını vermekle bizi ölümden yaşama geçirmiştir.
İkincisi bizi Mesih’le birlikte kaldırdı. Bu dirilişle ve yükselişle bağlantılı bir konudur. Böylece Göksel Hükümranlığa yükselmiş oluyoruz.
Üçüncü şey ise bizi Mesih’le birlikte göksel yerlerde oturtmasıdır. İsa yetkin bir şekilde Baba’nın sağ eli olarak göksel yerlerde oturmaktadır. Çünkü kurtarma işini tamamlamıştır. Biz de Mesih’le birleşmiş kişiler olarak onunla birlikte aynı yerdeyiz. Bu mecaz bir anlamda değildir. Biz Mesih’in zaferli yüceltilişini paylaşmaktayız. Mesih’le diriltildik. Tanrı’nın sağına oturtulduk ve şimdi yaşamımız Mesih’te saklıdır.
Kol.3:1-3 Mesih’le birlikte dirildiğinize göre, gökteki değerlerin ardından gidin. Mesih orada, Tanrı’nın sağında oturuyor. Yeryüzündeki değil, gökteki değerleri düşünün. Çünkü siz öldünüz, yaşamınız da Mesih’le birlikte Tanrı’da saklıdır.
Yeni Antlaşma’nın tamamına baktığımızda da herhangi bir kurtuluş bereketi için de aynı şeyi görebiliriz. Eğer İsa ile birleşmişsek bizim kurtuluşumuz için yaptığı her şeyle de paydaş olmuş oluyoruz. Yeni Antlaşma’da “Mesih’te” kelimesi 200 kereden fazla kullanılmıştır. Hıristiyan olmak Mesih’te olmak demektir. Mesih’teysek kurtuluşun bütün bereketlerine sahibiz.
Ef.1:3 Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun.
Mesih’le birleşmemiz sonucunda aldığımız Mesih’teki diğer bereketlere bakalım:
Biz Mesih’te Mesih’in kanında satın aldık.
Ef.1:7-8 Tüm bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı kendi lütfünün zenginliği sayesinde, Mesih’in kanının aracılığıyla Mesih’te kurtuluşa, suçlarımızın bağışına sahibiz.
Tanrı dünya ile barışmayı Mesih’te sağladı.
2.Kor.5:19 Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti.
Biz Mesih’te yeniden doğduk ve yeni yaratılış olduk.
Ef.2:10 Çünkü biz, Tanrı’nın önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratılmış olarak Tanrı’nın eseriyiz.
Mesih’le birleşme doktrini çok önemli ve temel bir doktrindir. Çünkü bu doktrin kurutuluşun bütün bereketlerini de üzerinde toplamaktadır. Aynı zamanda Mesih’le birleşme doktrini aklanma doktriniyle de bağlantılıdır. Tanrı Mesih’e iman eden bir günahkara nasıl kendi doğruluğunu transfer etmektedir? Bu transfer Mesih’te gerçekleşmektedir. Biz ancak Onda doğru olabiliyoruz. Mesih İsa’da yeniden doğduktan sonra iyi işler yapmak için Tanrı’nın iş ortakları oluyoruz.
Calvin bu konuda şöyle söylemiştir: Birçok yarar bize Mesih’te gelmektedir. Tanrı bize yaşam boyu sahip olmamız gereken ve ihtiyacımız olan her şeyi Mesih’in işinde ve karakterinde sağlamaktadır. Eğer güce ihtiyacımız varsa Mesih’in Hükümranlığı’ndan bunu alabiliriz. Eğer paklığa ihtiyacımız varsa bunu Mesih’te bulabiliriz. Eğer satın alınmaya ihtiyacımız varsa Onun acılarından alabiliriz. Suçluluğumuzdan arınmak istiyorsak Mesih’in lanetlenişinde arınabiliriz. Tanrı’nın gazabını kaldırmak istiyorsak Mesih’in çarmıhında bunu bulabiliriz. Aklanma arıyorsak Onun kanında aklanabiliriz. Yenilik istiyorsak Onun yükselişinde yenilenebiliriz. Emniyet arıyorsak Onun krallığında emniyet bulabiliriz. Her tür bereket Mesih’te bulunmaktadır.
11- KÖR ADAM , DİLENCİ ADAM VE HIRSIZ
İMAN ve TÖVBE
Yeniden doğuş ve yenilenme hakkında konuştuk. Bu yeni yaşam tövbe ve imanla olan bir yaşamdır. Ama bazı teologlar tövbe mi önce geliyor iman mı diye tartışmaktadırlar.
Elç.İşl.2:37-38 Bu sözleri duyanlar, yüreklerine bir hançer saplanmış gibi oldular. Petrus ve öbür elçilere, «Kardeşler, ne yapmalıyız?» diye sordular. Petrus onlara şu karşılığı verdi: «Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız.
Petrus bu örnekte “Tövbe edin” diyor. Ama başka bir yerde ise sanki iman daha önce gelmektedir.
Elç.İşl.16:30-31 Onları dışarı çıkararak, «Efendiler, kurtulmak için ne yapmam gerek?» diye sordu. Onlar, «Rab İsa’ya iman et, sen de ev halkın da kurtulursunuz» dediler.
Bazen de iman ve tövbe aynı anda görülmektedir.
Mar.1:14-15 Yahya’nın tutuklanmasından sonra İsa, Tanrı’nın müjdesini duyura duyura Celile’ye gitti. «Zaman doldu» diyordu, «Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde’ye inanın!»
Aslında iman ve tövbe bir paranın iki yüzü gibi birbirinden ayrılamayacak kadar birbirine yakın kavramlardır. İman etmeden tövbe etmek tövbe etmeden iman etmek mümkün değildir. İman ve tövbe her zaman bir arada gitmektedir. Tövbe günahtan dönme, iman ise Tanrı’ya dönme anlamını içermektedir.
Bu iki konu ile ilgili iki öyküye bakalım. Birisi imanla ilgili olan kurtuluş için İsa’ya bakan kör bir adamın öyküsü, diğeri ise tövbe ile ilgili günahından dönen bir vergi görevlisinin öyküsüdür. Kör adamın imanının tövbeyi de içerdiğini, ama vergi görevlisinin ise iman etmeden tövbe etmediğini görebiliriz. Bu öyküler için Luka 18 ve 19.bölümlere bakalım.
İsa Eriha yolunda giderken kör bir adam yol kenarında oturmuş dilenmektedir. Kör adam gürültüleri duyunca ne olduğunu sorar. Etraftakiler İsa’nın geçtiğini söylerler. Adam kör olduğu için yoldan geçenleri göremiyordu. Ama kendi ihtiyacını görebiliyordu. Çünkü İsa ona “Senin için ne yapmamı istiyorsun” diye sorduğunda “Rab, gözlerim görsün” dedi. Adam çok yoksul olduğu için paraya da ihtiyacı vardı. Ama öncelikle ihtiyacı görmekti. Aynı zamanda kurtuluş için de yalvarıyordu.
Luk.18:38 O da, «Ey Davut Oğlu Isa, halime acı!» diye bağırdı.
Burada kör dilencinin ihtiyacının dışında İsa Mesih’in kimliğinin farkında olduğunu görüyoruz. İsa’ya “Davut’un Oğlu” diye sesleniyordu. Bu Eski Antlaşma’dan gelen bir unvandır. Kör adam İsa’yı gerçekten bir kurtarıcı olarak görmektedir. Belki daha önceden mucizeleri hakkında duymuştu. Belki de İsa’nın Davut’un soyundan geldiğini öğrenmişti. Onu sadece bir kurtarıcı olarak değil aynı zamanda Rab olarak da kabul ediyordu.
Luk.18:40-41 Isa durdu, adamın kendisine getirilmesini buyurdu. Adam yaklaşınca Isa ona, «Senin için ne yapmamı istiyorsun?» diye sordu. O da, «Rab, gözlerim görsün» dedi.
Aslında bu kör adam birçok gören adamdan çok daha iyi görebiliyordu. Öncelikle İsa onun gözlerini açtı. Onu körlüğünden kurtardı ve gözleri açıldığında adamın ilk gördüğü şey Rab’bi ve kurtarıcısı olarak İsa’ydı. Bu bize Tanrı’nın bedeni olduğu gibi aynı zamanda ruhu da kurtardığının güzel bir gösterimidir. Bu tamamen bozulmuşluğa getirilen tamamen kurtuluşu ifade etmektedir.
İsa birçok mucizeler yaparak Mesih olarak beden üstündeki gücünü ispat etmiştir. Son yargıdan sonra her şeyi ruhsal olarak doğru yapacağı gibi fiziksel olarak da her şeyi doğru yapacağını söylemektedir.
Bazen İsa’nın mucizeleri hakkında insanların yanlış düşünceleri vardır. Bizi bu yaşamda fiziksel acılarımızdan tamamen kurtaracağını düşünmektedirler. Tanrı Hıristiyanlar için bu dünyada güzel ve iyi bir hayat vaat etmemiştir. Hatta Kutsal Kitap’ta bu konu ile ilgili birçok uyarı bulunmaktadır. Şeytan’ın işlerine baktığımızda birçok sahte mucizeler, harikalar ve işaretler yaptığını görebiliriz. İsa’nın hiçbir zaman birdenbire ve tamamen fiziksel bir iyileşme vaat ettiğini görmüyoruz. Ya da maddi olarak bir zenginlik vaadini de görmüyoruz. Onun verdiği en büyük bereket ruhsal bir berekettir. Bedenin tam olarak iyileşmesi için sonu beklememiz gerekmektedir. Çünkü ancak dirilişte mükemmel bir bedenle dirileceğiz.
Hatta Kutsal Kitab’a baktığımızda İsa’nın sürekli olarak acılardan bahsettiğini görüyoruz. İsa’nın en büyük mucize olarak getirdiği mucize günahların bağışlanması mucizesidir. Bu mucizeyi de bir kişi ancak iman ve lütuf aracılığıyla alabilir. Tanrı lütfeder, kişi iman eder ve böylece kurtuluşu alır.
Luk.18:42 Isa ona, «Gözlerin görsün» dedi. «İmanın seni kurtardı.»
İsa kör adamı lütufla kurtardı. Ama aynı zamanda kör adam da iman etti. Adamın imanı kendi kurtuluşu için bir kanal olmuştur.
Aslında burada bir de pratik bir ders bulunmaktadır. Adam kalabalığın onu susturmaya çalışmasına rağmen merhamet için yakarmaya devam etti. Etraftakiler sus dedikçe o daha çok bağırıyordu. Sonunda İsa durdurdu ve yardımına geldi. Bizim hayatlarımızda da her zaman imanımızı açıklamamızı, İsa ile ilgili konuşmamızı engelleyecek kişiler olacaktır.
Kör adamın yakarışı hem kişisel hem de ısrarlı bir yakarıştı. Direkt olarak İsa’ya yakardı. Kişisel olarak iyileşmek için Mesih’e güvendi. Bunu yapan her bir günahkar kurtulur.
Reform dönemindeki imanlılar kurtaran imanın üç aşamasının var olduğunu söylemişlerdir. Bilgi, iman ve güven. Bu adam bu üç noktaya da sahip olan bir adamdı.
Bilgi, tabi ki imanın entelektüel boyutudur. Aklın yenilenmesinden kaynaklanmaktadır. Tanrı’nın ne olduğunu, ne yaptığını bilmeden bu imana sahip olmanız mümkün değildir. Burada kör adamın İsa’nın Davut’un Oğlu olduğunu bilmesi kavramıdır. Hıristiyanlar İsa’nın Davut’un Oğlu olduğunu, mükemmel bir yaşam sürdüğünü, bir kefaret ölümü ile öldüğünü ve zaferli bir yaşama dirildiğini bilmek zorundadırlar.
Sonuç olarak iman bilgiyi gerektiriyorsa o zaman Hıristiyan olmanın birinci adımı Hıristiyanlığı bilmeyen birine Hıristiyanlığın ne öğrettiğini anlatmak gerekmektedir. Ama bu bir kişiyi Hıristiyanlığa inandırmaya çalışmak anlamında değildir.
Kurtaran imanın ikinci noktası ise imandır. Bu öğrendiğimiz ve bildiğimiz kurtuluş mesajını kabul etmek anlamına gelmektedir. Sadece Kutsal Kitab’ın İsa hakkında ne dediğini bilmek değil bunun gerçekten doğru olduğuna inanmaktır.
Üçüncü nokta ise güvendir ve bu istemle olabilecek bir şeydir. Güven karşılıksız olarak İsa’ya teslim olmaktır.
“Gerçek iman nedir” sorusunun cevabı Heidelberg İlmihali’nde şöyledir: “Tanrı’nın kendi Sözünde gerçek olarak açıkladıklarında yalnızca bilgi ya da bilinçsizce bir inanış değildir. Kutsal Kitap aracılığı ile Kutsal Ruh’un bende yarattığı, başka bir katkı olmadan İsa Mesih aracılığı ile bizler için kazanılan, başkaları için değil fakat benim de işlediğim günahların bağışlandığı, Tanrı önünde sonsuza dek aklandığım ve kurtuluş için kabul edildiğimden, derin-köklü bir emin olmadır.” [3]
Kör adamın en sonunda geldiği noktada bu oldu. Görüşünü kazanır kazanmaz hemen Tanrı’ya övgüler sunmaya başladı. Çünkü O Tanrı’nın yüceliği için kurtulmuştu.
İkinci hikayemiz ise Luka 19.bölümdeki İsa’yı görmeye çalışan vergi görevlisi Zakay’ın hikayesidir. Zakay’ın boyu kısa olduğu için kalabalığın içinde İsa’yı görememişti. Ama görmeyi çok istediği için yol kenarındaki bir ağaca tırmanmıştı. Ama Zakay’ın tek problemi sadece boyunun çok kısa olması değildi. Eriha’da vergi görevlisiydi. Eriha vergilerin toplandığı merkezlerden bir tanesiydi. Toplanan vergiler İsrail’den Roma’ya Eriha’dan gönderiliyordu. Bu nedenle de Zakay çok zengin bir adamdı ve Eriha’da çok meşhurdu. İsa ona yemeğe gideceğini söylediğinde insanların şaşırmasının ve alınmasının en büyük sebebi buydu.
Luk.19:7 Bunu görenlerin hepsi söylenmeye başladı: «Gidip günahkâr birine konuk oldu!» dediler.
O dönemde Yahudi geleneklerine göre suçlu bir adamla ilişkin olursa onun suçuna ortaklık etmiş oluyordun. Aynı zamanda Mesih bekleyen Yahudiler hiçbir zaman kurtuluşun günahkarlar için olduğu kavramını da anlayamamışlardı. Ama İsa’nın asıl aradığı kişiler günahkarlardı. Tanrı Oğlu kayıp olanı aramaya gelmişti. Zakay’dan daha çok kimin kurtulmaya ihtiyacı olabilirdi?
Burada yine Tanrı’nın Hükümranlığını ve kurtuluşu görüyoruz. Zakay İsa’ya bakıyordu ve İsa Zakay için durdu. Dikkat edin! İsa Zakay’ı ismi ile çağırıyor. Zakay’ı kişisel ilişki için davet eden de İsa’ydı. İsa burada bir davetiye değil, aynı zamanda bir emir de vermiştir.
Luk.19:5 İsa oraya varınca yukarı bakıp ona, «Zakay, çabuk aşağı in!» dedi. «Bugün senin evinde kalmam gerek.»
Etkin çağrı işte budur. “Etkin çağrı nedir” sorusunun cevabı Westminister Kısa İlmihali’nde şöyledir: “Etkin çağrı Tanrı’nın Ruhu’nun bir işidir. Bizleri günahımız ve içinde bulunduğumuz günahlılık konusunda ikna ederek, zihinlerimizi Mesih’in bilgisinde aydınlatarak ve iradelerimizi yenileyerek bizleri, Müjde’de karşılıksız olarak sunulan İsa Mesih’i kabul etmeye ikna eder ve bize bunu yapabilme gücü verir.” [4]
Kurtuluşun vaazı ile yaşamın oldukça yoğun yollarında İsa durur ve çağırır. Bu bize imanın tövbe ile karışık olduğunu göstermektedir. Bu tam bir tövbe öyküsü olduğu gibi aynı zamanda iman öyküsüdür. İsa’ya inandı ve hemen İsa’ya cevabını verdi. Öncelikle İsa’yı evine davet etti.
Luk.19:8 Zakay ayağa kalkıp Rab’be şöyle dedi: «Rab, işte malımın yarısını yoksullara veriyorum. Bir kimseden haksızlıkla bir şey aldımsa, dört katını geri vereceğim.»
Bu İsa’yı kabul ettiğinin kanıtıdır. Aynı zamanda Zakay’ın ilk iman açıklaması ve tövbesidir.
Luk.19:9 İsa dedi ki, «Bu ev bugün kurtuluşa kavuştu. Çünkü bu adam da İbrahim’in bir oğludur. İnsanoğlu, kaybolmuş olanı arayıp kurtarmak için geldi.»”
İsa bu sözleri Zakay’a Tanrı’nın ailesine “Hoş geldin” diyordu. Günahları bağışlanmıştı ve Tanrı’nın gerçek İsraillisi olarak ayağa kalkmıştı.
Daha önce kurtuluşun üç noktası üzerinde konuşmuştuk. Aynı şekilde tövbenin de üç noktası vardır. İtiraf, üzüntü duyma ve değişmek.
İman ve tövbe üç şeye dokunmaktadır. Akla, kalbe ve isteğe.
Tövbe günahtan dönmenin kararlığıdır. Bunun için öncelikle günahı tanımak gerekmektedir. Bu akılla ilgilidir. Yürekle ilgili olan kısmında ise günah için üzüntü duymak gerekir. Gönüllü bir katılımımız olmalıdır ki bu da istemle ilgili olan kısmıdır.
Zakay’ın tövbesinde bu üç eleman da görülmektedir. Birincisi akılla ilgili kısmı olarak itiraf bulunmaktadır. Zakay günahını tam olarak algılamıştı. Günahlı olduğunu kabul etti ve İsa’nın önünde durup günahlarını itiraf etti. Zakay zenginliğini insanlarla paylaşmamıştı. Burada yapması gerekeni yapamama günahı da bulunmaktadır. Tanrı’ya karşı olan günahlarımızı itiraf etmemiz gerekmektedir.
Tövbenin yürekle ilgili kısmı olan ikinci noktaya bakalım. Üzüntü duymak.
2.Kor.7:10 Tanrı’nın isteğiyle çekilen acı, kişiyi, kurtuluşla sonuçlanan ve pişmanlık vermeyen tövbeye götürür. Dünyanın acılarıysa ölüm getirir.
Bu üzüntü sadece günahın sonucuna karşı duyduğumuz üzüntü değil aynı zamanda Tanrı’nın kutsallığına karşı günah işlemiş olduğumuzdan kaynaklı bir üzüntü olmalıdır. Özellikle tapınaktaki kendi göğsünü döven vergi görevlisi buna çok iyi bir örnektir.
Doğru tövbenin üçüncü noktası gerçek ruhsal değişimdir. Bu tövbenin istemle ilgili kısmıdır. Bir adam günahını görüyor ve günahı için üzüntü duyuyorsa ama onun yaşamında bir değişme yoksa o zaman bu adamın hayatında gerçek tövbenin olduğundan şüphe duymak gerekmektedir. Tövbe günahtan Tanrı’ya dönmeyi içermektedir. Kutsal Kitap’ta tövbe için kullanılan bütün kelimelerde “dönme” anlamı da bulunmaktadır. Bu hem Eski hem de Yeni Antlaşma için geçerlidir.
Zakay’ın durumunda gerçek ve tam bir dönüş gerçekleştiğini görüyoruz. Zakay Yasa’nın önerdiğinden çok daha fazlasını ödeyerek işleri ile tövbesini bir araya getirmiştir.
Luk.18:25 Nitekim devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliğine girmesinden daha kolaydır.
İsa bu öyküyü daha önce anlatmıştı. Bu öykü tövbeyi ret eden bir zengin hakkındaydı. Öyküdeki zengin adamı Tanrı’dan uzak tutan şey büyük zenginliğiydi. Etraftakiler İsa’nın sözleri üzerine şaşırmışlardı. Çünkü onlar zenginliği bir bereket olarak düşünüyorlardı. Eğer Göklerin Egemenliğine zenginler giremiyorsa o zaman kimler girebilir? İşte Zakay’ın tövbesinde bu gerçekleşmektedir. Yani deve iğne deliğinden geçmiştir. Ama kendi başına bunun gerçekleşmesi mümkün değildi. Bu nedenle Kutsal Kitap tövbeyi bir armağan olarak söylemiştir.
Elç.İşl.5:31 İsrail’e, günahlarından tövbe etme ve bağışlanma fırsatını vermek için Tanrı Onu Önder ve Kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti.
12- TANRI’NIN BÜTÜN ÇOCUKLARI
EVLAT EDİNME
Bütün kurtuluşu tek bir kelime ile anlatamayız. Çünkü kurtuluş kavramı altında Kutsal Kitap’ta birçok farklı kavramlar bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi satın alma kavramıdır ve bu kavram pazardan gelmektedir. Bir diğeri ise kefaret kavramıdır ve bu kavramda tapınaktan ve Yasa’dan gelen bir kavramdır.
Şimdi üzerinde duracağımız evlat edinme kavramı da yasalarla ilgili bir kavramdır. Evlat edinmek için bir takım yasal prosedürleri yapmak gerekmektedir. Evlat edinme resmi bir sistemdir.
Bu sistemin nasıl işlediğine bir örnekle bakalım. Suçlu bir kişi hakimin lütfü ile yargılanıp doğru ilan edilmek ve aklanmak için bir hakimin önünde durmaktadır. Ama bu noktada hakim bundan daha da fazlasını yapar. Kişiyi yargılayıp akladıktan sonra bir de evlatlık edinme kağıdı imzalar. Böylece yargılayan ve aklayan hakim aynı zamanda evlat edinen aile olmaktadır. Hakim kürsüden iner ve suçundan aklanan kişiyi evladı olarak kabul eder. Bizim kurtuluşumuz da işte böyledir. Tanrı bizimle yalnızca yargılayan bir hakim olarak değil aynı zamanda bir baba olarak da ilgilenmektedir. Bu şekilde bizler Tanrı’nın çocukları oluruz. Bu yüzden dua ettiğimizde, tapınırken ya da yaşamdan beklentimizde bu şekilde davranmalıyız.
Evlatlık edinme kavramı aynı zamanda yenileme ve yeniden doğuş kavramı ile de bağlantılıdır. Yeniden doğuşla Tanrı bize sadece yeni bir yaşam vermez. Aynı zamanda bizi kendi çocuğu da yapmaktadır. Evlat edinme Baba Tanrı’nın resmi bir tavrıdır. Tanrı bu işlemi Oğluna olan imanla gerçekleştirmektedir. Biz Oğul’a iman ettiğimizde Tanrı evlatları oluruz. Böylece evlat edinilen kişi yeni ailesinin sahip olduğu her şeye sahip olmaktadır. Aynı zamanda katıldığı ailenin disiplinine de katılmak zorundadır. İşte kurtuluşta olan gerçek budur. Eski durumumuzdan alınır yeni durumumuza getiriliriz. Böylece hem görevleri hem de haklarıyla Tanrı’nın ailesinde sonsuza dek evlatlar oluruz.
Oğulluk kavramı Yahudilerle başlayan bir kavram olmasına rağmen Pavlus’un yazılarında evlat edinme ile ilgili kullandığı bütün terminoloji Roma yasalarındandır. Çünkü evlat edinme ile ilgili Yahudi yasalarında Roma yasalarında olduğu gibi herhangi bir prosedür yoktu.
Ama Eski Antlaşma’da oğulluk hakkı ile ilgili birçok örnekler bulunmaktadır. Örneğin; İsrail oğulları Tanrı halkı olarak adlandırılıyorlardı. Eski Antlaşma’dan başka bir örnekte 2.Samuel kitabından kral Davut’un Yonatan oğlu Mefiboşet’i oğulluğa almasıdır.
2.Sam.4:4 “Saul oğlu Yonatan’ın Mefiboşet adında bir oğlu vardı; iki ayağı da topaldı. Saul’la Yonatan’ın ölüm haberi Yizreel’den ulaştığında, Mefiboşet beş yaşındaydı. Dadısı onu alıp kaçmıştı. Ne var ki, aceleyle kaçmaya çalışırken çocuk düşüp sakatlanmıştı.”
Bu hikaye bize Tanrı evladı olmanın ne demek olduğunu anlatmaktadır. Hikayenin başlangıcında iki büyük asker İsrail’in meshedilmiş kralı Saul ve oğlu prens Yonatan savaş alanında ölür. Mefiboşet ise Yonatan’ın oğludur. Ama bu büyük savaşın olduğu dönemde Mefiboşet daha beş yaşında olduğu için savaşa katılamamıştı. Mefiboşet’in bakıcısı savaşta hem kralın hem de prensin öldüğünü öğrenince korkup karışıklıkta çocuğu kaçırıp saklamaya çalışırken kucağından düşürür ve Mefiboşet topal kalır. Kutsal Kitap “İki ayağı da topaldı” der. Aynı zamanda yetim de kalmıştır. Krallığın varisiyken bir anda Mefiboşet yetim, sakat bir insan haline gelir. Bir de bunların üstüne tahtın varisi olduğu için isyancılar onu öldürmek istiyorlardı. Ama Tanrı Davut’u kral olarak meshetmişti. Bir de Mefiboşet’in abisi İşboşet vardı. İşboşet Davut’un adamları tarafından öldürülmüştü. Ama bu Davut’un istediği bir şey değildi. Çünkü Yonatan Davut’un yakın arkadaşıydı ve Davut’un kral olmasını destekliyordu. Davut kral olduktan sonra Yonatan’ı unutmadı.
2.Sam.9:1 Davut, “Saul’un ailesinden daha sağ kalan, Yonatan’ın hatırı için iyilik edebileceğim kimse var mı?” diye sordu.
Bunun üzerine Mefiboşet hiç ummadığı bir şekilde kendini krallık tahtı önünde Davut’un karşısında buldu. Mefiboşet Davut’un onu öldüreceğini düşündüğü için çok korkuyordu.
2.Sam.9:7-8 Davut ona, “Korkma!” dedi, “Çünkü baban Yonatan’ın hatırı için, sana kesinlikle iyilik edeceğim. Atan Saul’un bütün toprağını sana geri vereceğim. Ve sen her zaman soframda yemek yiyeceksin.” Mefiboşet yere kapanıp şöyle dedi: “Kulun ne ki, benim gibi ölmüş bir köpekle ilgileniyorsun?”
Davut’un burada ne yaptığını görüyor musunuz? Sadece yetimin yaşamını kurtarmıyor aynı zamanda ona kendi evladı gibi davranıyor. İşte bu sadece krallık bağışlaması ya da yasa önünde aklanma değil evlat edinmedir. Krallık sofrasında yer verilmek krallık ailesine dahil olmaktır. Bizim durumumuz bundan farklı değildir. Biz de günahkar bir ailenin içinde doğduk ve Tanrı çocukları ile savaş halindeydik.
1.Yuh.3:10 “Doğru olanı yapmayan ve kardeşini sevmeyen, Tanrı’dan değildir. İşte Tanrı’nın çocukları ile İblis’in çocukları böyle ayırt edilir.”
Bu isyanımızda biz Tanrı oğlunu ölüme koyduk. Bu ölüm bir isyankarı bir prens yapmaktadır. İsa Mesih’e olan imanla biz Tanrı’nın oğulları ve kızları oluyoruz. Evlat edinilmiş olmak Şeytanın ailesinden Tanrı’nın ailesine transfer olmaktır. Tanrı ile ilişkimizi bu şekilde değerlendirmeliyiz. Bu ilişki Kendi öz Oğullunu bizim yerimize feda edebilecek kadar seven bir baba ile olan bir ilişkidir.
Mefiboşet olayında yasal bir durumla karşılaşmıyoruz. Çünkü yasal bir kağıtla evlat edinmek Yahudi geleneği yoktu. Ama buna rağmen bu ilişkinin yasal bir temeli vardır. Çünkü Davut’la Yonatan arasındaki antlaşma ile bağlantılıydı.
Yonatan ve Davut çok iyi arkadaşlardı ve düşman olmaları mümkün değildi. Yonatan kralın çocuğu olarak tahtın varisiydi. Ama Davut yeni bir soy başlatmak üzere Tanrı tarafından seçilmişti. Babası Saul Davut’a düşman olduğu için iki adam savaşta olmalıydılar. Ama Yonatan Davut’un en iyi arkadaşı olduğu için aralarında özel bir antlaşma yapmışlardı. Yonatan Davut’un babası Saul’un elinden kaçmasına yardım ederek yaşamını korumak için Davut’a söz verdi.
1.Sam.20:16 Böylece Yonatan Davut soyuyla bir antlaşma yaptı ve, “RAB Davut’un düşmanlarını cezalandırsın” dedi.
Yonatan ve Davut bu antlaşmayı sevgileriyle yaptılar. Ayrıldıklarında bir daha birbirlerini görüp görmeyeceklerinden bile emin değillerdi. Yonatan öldüğü halde Davut bu antlaşmayı hiç unutmadı. Davut’un Mefiboşet’e krallığın bütün kapılarını açmasının sebebi bu antlaşmaydı.
Biz şimdi bunu İsa’nın hizmeti ile bağdaştıralım. Çünkü Kutsal Kitap’taki her şeyin olduğu gibi bununda Müjde ile bağlantısı bulunmaktadır. Peki bizim evlat edinme prosedüründeki yasal teminatımız nedir? Çünkü Yeni Antlaşma’da evlat edinme için kullanılan kelimenin Grekçe’sinin anlamı Roma yasaları önünde tam bir evlatlık olma anlamını içermektedir. Bazı yorumcular Tanrı’nın bizi çocukları olmamız için yarattığını söylemektedirler. Ama bu yeterince açık değildir. Çünkü bu evlatlığı sadece doğmuş olmakla değil yeniden doğarak alabiliyoruz. Aynı zamanda evlat olma kavramının Tanrı Oğlu’nun insan olması yani Onun evlat olması ile de bağlantısı vardır.
Ef.1:5 Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca, İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi.
Bu sonsuz bir antlaşmadır. Bizler Tanrı’nın önceden belirlediği çocuklarıyız. Bizim evlatlar olmamız Tanrı’nın sevgisi ve vaadinden kaynaklanmaktadır. Evlat edinme günahkarlar için Tanrı’nın ölmeyen sevgisinin bir ifadesidir. Bu sevgi Oğul aracılığı ile Baba yüreğinden bize akmaktadır. İşte bu baba sevgisi kalbimize iyileşme getirmektedir. Belki bazılarımız hiç baba sevgisi görmedik. Ama zaten bu sevgi hiç bir babadan göremeyeceğimiz bir sevgidir.
Baba sevgisini Kutsal Kitapsal olarak anlamak çok önemlidir. Evlat edinmiş olan kişinin en büyük sevinci babanın sevincini bilmiş olmaktır. Evlalık konumunda büyük bir emniyet vardır. Ama evlat edinilmiş çocukların başka ayrıcalıkları da bulunmaktadır. Mefiboşet’in öyküsünde bu ayrıcalıkların üç tanesine bakalım:
1. Evlat edinilen çocuk ailenin kendi çocuğuyla aynı pozisyonuna getirilmektedir. Davut Mefiboşet’in Krallık sofrasında yemesine izin vermekte ki; bu o dönemdeki Yahudi kültüründe en üst yakınlık derecesidir.
2.Sam.9:11 Siva, “Efendim kralın buyurduğu her şeyi yapacağım” dedi. Mefiboşet kralın çocuklarından biri gibi onun sofrasında yemek yedi.
2. Evlat edinilen çocuk ailenin kendi çocuğuyla aynı miras hakkına sahip olmaktadır.
2.Sam.9:9 Kral Davut, Saul’un hizmetkârı Siva’yı çağırtıp, “Önceden efendin Saul ile ailesine ait her şeyi torunu Mefiboşet’e verdim” dedi,
3. Evlat edinilen çocuk tam bir koruma altına alınmaktadır. İyi baba çocuklarının ihtiyaçlarına karşı çok hassas olan babadır. Mefiboşet sakat bir adam olduğu için bir takım özel ihtiyaçları vardı. Davut bu gereksinimleri gördü ve bunları karşıladı. Sadece arazi vermedi. Bir de bu araziler için bir takım hizmetçiler verdi. Çünkü topal bir adam çiftçilik yapamazdı.
Gal.4:4-5 Öyle ki, bizler oğulluk hakkını alalım.
Westminister Kısa İlmihalinde “Evlatlığa alınma nedir” sorusunun cevabı şöyledir: “Evlatlığa alınma, Tanrı’nın karşılıksız sunduğu lütfün bir etkinliğidir, bunun aracılığıyla bizler Tanrı çocukları arasına kabul ediliriz ve onların bütün ayrıcalıklarına hak kazanırız.” [5]
Oğul’un adına iman edenler bu oğulluk haklarının tamamını almaktadırlar. Oğul bize Tanrı’nın çocuğu olma hakkını vermektedir.
Gal.3:26 Çünkü Mesih İsa’ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı’nın oğullarısınız.
Biz iman aracılığıyla lütufla evlat ediniliyoruz. Tanrı Tanrısal mahkemede “Seni evlat edindim. Artık sen benim çocuğumsun” kararını ilan etmektedir. Bu durumda bizler yeni bir isim de alırız. Evlatlık edinilen kişilere yeni bir isim verilir ya da en azından ailenin soyadını alır.
1.Yuh.3:1 Bakın, Baba bizi o kadar çok seviyor ki, bize `Tanrı’nın çocukları’ deniyor! Gerçekten de öyleyiz. Dünya Baba’yı tanımadığı için bizi de tanımıyor.
Babamız büyük kral bizleri prens ve prensesler ilan etmiştir.
Rom.8:17 Eğer Tanrı’nın çocuklarıysak, aynı zamanda mirasçıyız. Mesih’le birlikte yüceltilmek üzere Mesih’le birlikte acı çekiyorsak, Tanrı’nın mirasçılarıyız, Mesih’le ortak mirasçılarız.
İkincisi biz krallık mirasına sahibiz.
Gal.4:7 Bu nedenle artık köle değil, oğullarsınız. Ve oğullar olduğunuz için Tanrı sizi aynı zamanda mirasçı yaptı.
Tanrı evlatları olduğumuz için kölelik kalkıyor.
Evlat edinme ile ilgili bütün bu uygulamalar Roma yasalarında bulunan uygulamalardı. Aile adını almak, miras almak gibi. Bütün bunları hak etmediğimiz halde alırız. Babamız bize her adın üstünde bir isim verir. Ölmeyecek olan bir babamız olduğu halde yine de miras alırız.
Peki biz miras olarak ne alıyoruz? Öncelikle Tanrı’nın Mesih İsa’daki kurtuluşunun sonsuz bereketini alırız. Biz İsa ile birlikte mirasçılar olduğumuz için İsa’nın sahip olduğu her şeyi almış oluyoruz. İsa nasıl yüceltilmiş bir bedenle dirildiyse biz de aynı şekilde dirileceğiz. Bütün bunların sonucunda da üçüncü bir ayrıcalığa sahip oluyoruz. Tam bir babasal koruma altına giriyoruz.
Mat.7:11 Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, göklerde olan Babanızın, kendisinden dileyenlere güzel şeyler vereceği çok daha kesin değil mi?
Babamız bütün ihtiyaçlarımızı karşıladığı gibi iyi bir babasal disiplin de vermektedir. Çocuklarından hoşlanan bir baba olarak Tanrı sevdiklerini disiplin etmektedir.
Sül.Özd.3:12 Çünkü RAB, oğlundan hoşnut bir baba gibi, Sevdiklerini azarlar.
Oğul olmanın bazı sorumlulukları bulunmaktadır. Evlatlık ilişkisinde daima iki taraf vardır. Büyük bir bereket olduğu gibi aynı zamanda bir itaat sorumluluğumuzda bulunmaktadır.
2.Sam.19:26 Mefiboşet şöyle yanıtladı: “Ey efendim kral! Kulun topal olduğundan, kulum Siva’ya, ‘Eşeğe palan vur da binip kralla birlikte gideyim’ dedim. Ama o beni kandırdı.
Mefiboşet sadece kralın masasından yemek yemedi. Mefiboşet’in oğlu Davut’a saldırdığında özürlü olduğu halde Mefiboşet kral için savaşmak istedi. Ama hizmetkarı Siva onun savaşa gitmesine engel olmak için onu kandırdı. Bu duruma çok üzülen Mefiboşet kralın dönüşüne kadar kralı bekleyerek ona bağlılığını gösterdi.
Tanrı da bizden bunu beklemektedir. İsa Mesih’te birbirimizi koruyup severek Tanrı’ya onur getirmemizi istemektedir. Bir ailede fertler birbirlerini sevip korurlarsa o zaman aile bundan hoşnut olur. Tanrı da bizden ailemizin ismini onurlandırmamızı istemektedir. Bağlı bulunduğumuz aileye yakışır davranmalıyız. Bu günlük Hıristiyan itaati için iyi bir yoldur. Biz Tanrı’ya korkuyla değil ancak Onun çocukları olarak Onu hoşnut etmeyi düşünerek ona hizmet etmeliyiz.
Tanrı bize Kendisini Baba diye çağırabilmemiz için Kutsal Ruh’u vermiştir. Dua ederken Tanrı’ya Baba diye seslenebilmemiz için evlat edinmeyi iyi anlamalıyız. Eğer biz Tanrı’ya başka şekillerde seslenirsek o zaman Tanrımızın Babamız olduğunu nasıl anlayacaklar? İşte biz bu şekilde aile oluyoruz.
Kutsal Kitap’ta evlat edinme ile ilgili bütün kavramlar anlatılırken kız değil de oğul kelimesi kullanılmaktadır. Bunun nedeni Yahudi geleneklerinde ve Roma yasalarında babanın haklarının oğla geçmesiydi. Bilmemiz gereken Kutsal Kitap Tanrı oğulları dediğinde bu hem kadını hem de erkeği kapsamaktadır.
13- DOĞRULUĞUN AÇIKLANMASI
AKLANMA
Rom.3:12 Hepsi yoldan saptılar, birlikte yararsız oldular. İyilik eden yok, bir kişi bile yoktur.»
Suçlu bir adam hakimin önünde yargılanmayı beklemektedir. Hakim adamla ilgili bütün delilleri inceler ve adamın bütün yasaları çiğnediğini görür. Adamın kendini savunacak hiçbir şeyi yoktur. İşte Romalılar kitabının başlangıcındaki durum budur. Tüm insan soyu yargı için Tanrı önünde durmakta ve Tanrı’nın Yasası ile yargılanmayı beklemektedir. Standart Tanrı’nın Yasası olunca bütün insanlık suçlu bulunmaktadır. Yasayı uygulamakla kimse haklı çıkamaz. Biz suçlu bir soyun devamıyız.
Aklanmak için en iyi yöntem Tanrı önünde kendi günahlılığımızı kabul etmektir.
Rom.3:19-28 Kutsal Yasa’da söylenenlerin, her ağız kapansın ve bütün dünya Tanrı’ya hesap versin diye bu Yasa’nın yönetiminde bulunanlara söylendiğini biliyoruz. Bu nedenle Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır. Şimdiyse Yasa’dan bağımsız olarak Tanrı’nın insanı nasıl aklayacağı açıklandı. Yasa ve peygamberler buna tanıklık etti. Tanrı, insanları İsa Mesih’e olan imanlarıyla aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur. Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsanlar, İsa Mesih’te olan kurtuluşla, Tanrı’nın lütfüyle, karşılıksız olarak aklanırlar. Tanrı, Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabrederek, daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa’ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı. Öyleyse neyle övünebiliriz? Hiçbir şeyle! Hangi ilkeye dayanarak?Yasa’yı yerine getirme ilkesine mi? Hayır, iman ilkesine. Çünkü insanın, Yasa’nın gereklerini yapmakla değil, imanla aklandığı kanısındayız.
Tanrı’dan gelen bu doğruluk yasanın dışındadır ve Tanrı tarafından bize açıklanmaktadır. Bu kurtuluşun iyi haberidir. Satın alma, birleşme, yenilenme ve aklanmadır. Bu doktrin çok önemlidir. Kutsal Kitap’ta merkezi bir konudur. Bu kelime Yeni Antlaşma’da 200’den fazla kullanılmıştır.
Calvin’e göre aklanma; kurtuluşun döndüğü ana dönemeçtir. Thomas ise aklanmanın temel kaya olduğunu, Luther de kurtuluşta aklanma olmazsa kilisenin bir saat bile ayakta kalamayacağını aklanma düşerse her şeyin düşeceğini söylemiştir.
Kutsal Tanrı önünde bir günahkar nasıl aklanabilir? Bu terim yasal bir terimdir. Aklanmak bir kişinin bütün suçlamalardan suçsuz ve doğru olarak çıkmasıdır. Bunun tam tersi ise lanetlenme ve suçlanmadır. Bizler önce Adem’in günahlarını alarak lanetlenmiştik. Ama şimdi iman aracılığı ile Mesih’in doğruluğunu alarak aklanıyoruz.
Aklanma suçsuz kişinin savunmasının ilanıdır. Aklanmış insan Tanrı tarafına kabul edilmiş insandır. Kendisine karşı yapılan suçlamalardan kurtulmuştur. Ama Tanrı sadece suçlamalardan kurtarmakla kalmaz aynı zamanda kişinin doğruluğunu da ilan etmektedir. Aklanma Tanrı’nın yasal ilanıdır. Aklanan bir günahkar Tanrı’nın öz oğluymuş gibi kabul Tanrı’nın ailesine kabul edilmektedir.
Peki nasıl aklanırız? Kutsal Kitap lütufla aklandığımızı söylemektedir. Aklanma kendi yeteneğimizle yapabileceğimiz ya da hak ederek alabileceğimiz bir şey değildir. Aklanmada Tanrı’nın doğruluğu insana transfer olmaktadır.
Rom.5:17 Çünkü eğer ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın bol lütfünü ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.
Rom.1:17 Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır. Aklanma yalnız imanla olur. Yazılmış olduğu gibi, «İmanla aklanan insan yaşayacaktır.»
Bu doğruluk yasadan gelen bir doğruluk değil Mesih’ten iman aracılığı ile gelen bir doğruluktur. Aklanma doktrini ve İsa ile birleşme doktrini birbiriyle ile bağlantılıdır. Aklanma İsa Mesih’le birleşme sonucunda bize geçmektedir.
Peki doğru olan bir Tanrı nasıl doğru olmayanla iletişim kurmaktadır? Mesih’in mükemmel yaşamı ve kefaret sunusuna bağlı olarak Tanrı günahlı insanla ilişki kurmaktadır. Çünkü Oğul çarmıhta günahları üzerine almıştır.
Rom.3:24-26 İnsanlar, İsa Mesih’te olan kurtuluşla, Tanrı’nın lütfüyle, karşılıksız olarak aklanırlar. Tanrı, Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabrederek, daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa’ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı.
Bu ayetler üç kavramın açıklanışıdır.
- Günah bedeli karşılığı kan sunusu ile satın alma
- Tanrı öfkesini üzerimizden alma ve çevirme
- Aklanma
Oğul haçta ölerek Tanrı öfkesini çevirmiştir. Oğul çarmıhta ölüp bizim günahlarımızın bedelini kan sunusu ile ödeyerek bizi satın almıştır. Baba bütün bunların sonucunda Oğul aracılığı ile bizi aklamıştır.
Bütün oklar Hıristiyan’a göstermektedir. Çünkü bütün iş Tanrı tarafından Mesih aracılığıyla yapılmaktadır. Kişinin kendisi için yapabileceği hiçbir şey yoktur. Her şey bize Mesih’in işi aracılığı ile Tanrı’dan gelmektedir. Mesih Tanrı ile günahkar insan arasında transferi sağlamaktadır. Adem’in günahı bize, bizim günahımız Mesih’e, Mesih’in doğruluğu bize transfer olur.
İsa bizim günahlarımızın bedelini ödeyerek bizi satın almak için çarmıhta adi bir suçlu gibi öldürülmüştür. Tanrı’nın doğruluğunun bize transfer olması için Mesih bizim suçlarımızı kendi üzerine almıştır. Günahı bilmeyen Mesih günahlı sayılmıştır. Ama Onun ölümü öykünün sonu değil başlangıcıdır.
2.Kor.5:21 Tanrı, Mesih sayesinde kendisinin doğruluğu olalım diye, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah yaptı.
Mesih’te olma kavramı kurtuluşun bize nasıl geldiğini ifade etmektedir. Mesih çarmıhta öldüğünde bizim yüklerimiz Mesih’e Mesih’in doğruluğu da bize geçmiştir.
Bunun sonucunda da artık Tanrı bize baktığında Mesih’in doğruluğunu, mükemmelliğini ve itaatini görmektedir. Çünkü Mesih’in doğruluğu bize transfer olmuştur. İşte bu aklanmadır.
Aklanma kavramı günahın bedeli ve bizim Tanrı’yla olan ilişkilerimizi değiştirme anlamını da içermektedir. Mesih’in tamamlamış olduğu iş üzerine Tanrı tüm günahları bağışlamıştır. Bu bağışlamayı da biz sadece Mesih’e imanla alabiliriz. Tanrı önünde aklanmak için Mesih’e iman etmekten başka bir şey yapamayız. Hıristiyanlık işte bu noktada diğer dinlerden farklıdır.
Yuh.6:26-29 İsa şöyle cevap verdi: «Size doğrusunu söyleyeyim, mucizeler gördüğünüz için değil, ekmeklerden yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz. Geçici olan yiyecek için değil, sonsuz yaşam boyunca kalan yiyecek için çalışın. Bunu size İnsanoğlu verecek. Çünkü Baba Tanrı Ona bu onayı vermiştir.» Onlar da şunu sordular: «Tanrı’nın istediği işleri yapmak için ne yapmalıyız?» İsa, «Tanrı’nın işi Onun gönderdiği kişiye iman etmenizdir» diye cevap verdi.
Pavlus’un Romalılar 3:21’de söylediği de aynı şeydir. Doğruluk bizim itaatimizle gelmektedir. İman boş elleridir.
Heidelberg İlmihalinde “Tanrı’dan nasıl doğru olursunuz” sorusunun cevabı şöyledir: “Yalnızca İsa Mesih’teki gerçek iman aracılığı ile. Vicdanım Tanrı’nın bütün emirlerine karşı ağır günahlar işlediğim ve onlardan hiçbirini asla tutamadığıma dair beni suçlamakla birlikte ve halen kötü olan her şeye meyilli olduğum, yine de bütün bunlara layık olmaksızın ancak yalnız lütuf ile Mesih’in benim yerime olan itaatinden dolayı sanki hiç günah işlememişim ya da günahlı değilmişim gibi, sanki mükemmel bir şekilde itaat etmişim gibi Tanrı beni kabul eder ve Mesih’in mükemmel bedel ödemesini doğruluğunu ve kutsallığını bana bağışlar. Bütün yapmam gereken Tanrı’nın bu armağanını inançlı bir yürekle kabul etmektir. [6]
14- GÜNAHSIZLIĞA KURTULMUŞ OLMAK
KUTSALLAŞMA
Rom.6:1-2 O halde ne diyelim? Tanrı’nın lütfü çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız?
Buradaki soruya dikkat edelim. Bu sorunun cevabı kesinlikle hayırdır. Eğer biz kendi doğruluğumuzla kurtuluyor olsaydık o zaman bu soruya gerek kalmazdı. Biz lütufla kurtulduk. Bu nedenle Tanrı bizi kurtardı diyoruz.
Peki ruhsallıkta nasıl gelişiriz, kutsallaşmanın metodu nedir? Bazıları kutsallaşmayı kendi çabası olarak görür. Tanrı için çok çalışarak ya da sakramentler sayesinde kutsallaşabileceğini düşünürler. Ama biz sadece İsa sayesinde günaha ölerek kutsallaşabiliriz.
Bu ayetlerde kullanılan zaman geçmiş zamandır. Yani bizim günahımız halledilmiş, bitmiş bir sorundur. Peki biz bunu ne zaman yaptık?
Rom.6:10 O’nun ölümü, günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Oysa sürdüğü yaşamı Tanrı için sürmektedir.
Özellikle burada bu ifade tekrarlanmakta ve İsa’ya işaret etmektedir. İsa çarmıhta öldüğünde biz de onunla birlikte Golgot’a da öldük. Bu tepede çarmıha çakılan dört çivi vardı.
- Yahudilerin kralı levhasına
- İsa’nın kendisine
- Günahların ölümü
- Biz
Bunlar dört çivini ruhsal anlamıdır.
Rom.6:6 Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz.
Gal.2:20 Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve uğruma kendini feda eden Tanrı Oğluna imanla sürdürüyorum.
İsa’yla birlikte çarmıha gerildik ve dirildik. Hıristiyan hayatı için Mesih’te olmak çok önemlidir. Mesih’le birleşmek Onun ölümünde ve dirilişinde birleşmektir. Onunla öldük, Onunla gömüldük ve Onunla dirildik. Pavlus burada bunu üç kez tekrarlamaktadır.
Rom.6:4-5 Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla Onunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer Onunkine benzer bir ölümde Onunla birleşmişsek, Onunkine benzer bir dirilişte de Onunla birleşeceğiz.
Rom.6:8 Mesih’le birlikte ölmüşsek, Onunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz.
Hıristiyanlık İsa için yaşanan kutsal bir yaşamdır. Mesih’te kutsanmışlık kurtulmuşluğun devamıdır. Ama öncelikle günaha ölmek gerekiyor. Mesih sadece günahlar uğruna ölmedi, aynı zamanda günah olmak için öldü. Bir kerede bunu yaparak günahla ilgili bütün işi bitirmiş oldu. Biz Mesih’te olduğumuzda günaha ölmüş ve üstümüzden günahın tüm etkisini atmış oluyoruz. Böylece günaha olan köleliğimizde kalkıyor.
Rom.6:3 Mesih İsa’ya vaftiz edilenlerimizin hepsinin Onun ölümüne vaftiz edildiğini bilmez misiniz?
Eski benliğimizin gömülmesiyle yeni bir yaşam alıyoruz. Bu yaşam Mesih’le birleşmeden gelen ve ölüme ölü yaşama diri bir yaşamdır. Kutsallık ancak İsa’da kalarak doğru benliği giymekle olabilir.
İbr.12:14 Herkesle barış içinde yaşamak ve kutsal olmak için gayret edin. Kutsallığa sahip olmadan kimse Rab’bi göremeyecek.
Mesih’teki kurtuluşu bilmekle ve iman etmekle kutsallık başlamaktadır. Kutsallıktaki gerçek gelişim de ancak Mesih’teki kurtuluşumuza sarılmakla olur. Ama Tanrı’da büyümenin farklı yolları vardır ve bir süreçtir. Bu süreçte en büyük yardımcımız bize içsel bir doğruluk veren Kutsal Ruh’tur.
Biz yaptığımız ya da yapacağımız iyi işlerimizle kurtulmadık. Tanrı lütfüyle bizi kurtardı ki biz iyi işler yapabilelim ve kutsal bir hayat yaşayabilelim. Kutsanma imanla başlar, iman ise işlerle yaşamaktadır. Ama iyi işlerimiz bize doğruluk ya da kutsallık getirmez. Çünkü zaten Tanrı bizi akladığında doğru ilan etmektedir.
Rom.6:11-13Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın. Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin. Bedenlerinizin üyelerini haksızlığa araç ederek günaha sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrı’ya adayın; bedenlerinizin üyelerini doğruluk araçları olarak Tanrı’ya sunun.
Pavlus buraya kadar İsa’nın bizim için yaptıklarını anlattı. Ama burada bizim bizim ne yapmamız gerektiğini anlatmaktadır. Günaha öldük. Mesih’te dirildik ve kutsal kılındık. Tabi ki bu transfer tam doluluğunda tamamlanmamıştır.
Kutsal Kitap kutsallık hakkında konuştuğunda pozitif ve negatif olmak üzere iki yönde konuşmaktadır. bağlamda konuşur.
Negatif yönü: Günahın atağına karşı durmak. Onun ölümlü bedenlerimizde hükmetmemesi için kararlı olmak. Ruhsal bir savaş için her zaman silahlarımızla hazır beklemek.
Kötü bizi ve ölümlü bedenlerimizi kullanarak Tanrı’yla savaşmaktadır. Kutsanma gerçek bir mücadeleyi gerektirmektedir. Kötü ile olan savaşımız da hiç uzlaşmayan ve bitmeyen bir savaştır.
Kutsal Kitap “Günahın kontrol edilmesi gerek” değil “Günahın ölmesi gerek” der. Biz günaha öldük. Mesih’te yaşarken “günahı öldürmek” demek “her seferinde günahı çarmıh üstüne koymak” demektir.
Pozitif taraf: Bedenimizin elemanlarını Tanrı’ya sunmak. Aklımız Tanrı için düşünür, ellerimiz Tanrı için işler, ağzımız Tanrı için konuşur ve böylece benliğimiz Tanrı’yla bütünleşir.
Kutsallaşmak Kutsal Ruh’un bizi Mesih gibi yapmasıdır. Kutsal Ruh’un bize vermek istediği yaşam bizim kendimizi Tanrı hizmetine sunduğumuzda gelmektedir.
15- BİR SÜRE ACI ÇEKME
SAĞLAYIŞ
İnsan neden acı çekmektedir? Kötü neden vardır? Eğer Tanrı tam olarak iyi ise neden yarattıklarının üzülmesine izin verir? Eğer Tanrı’nın her şeyi yapabilecek gücü varsa o zaman neden bu acı ve kötülük problemini çözmemektedir?
Peki bizler lütufla kurtulduğumuz halde neden hala acı çekeriz? Mesih’in ölümü ve dirilişiyle günahtan kurtulan bizler hala acı çekiyor ve mücadele etmeye devam ediyorsak o zaman kurtulmanın faydası nedir?
Bu konuya özellikle Petrus ilk mektubunda değinmiştir. Acıların olmadığı bir gün gelecek. Ama o gün gelene kadar bizler bu dünyada yaşamaya devam ettikçe acılar çekmeye de devam edeceğiz. Tanrı bizi acılardan kurtarmamıştır. Ama bize acılar içinde yücelik sağlar.
1.Pet.1:1-9 “Mesih İsa’nın elçisi olan ben Petrus’tan, Pontus, Galatya, Kapadokya, Asya ili ve Bitinya’ya dağılmış ve buralarda yabancı olarak yaşayan seçilmişlere selam! İsa Mesih’in sözünü dinlemeniz için ve Onun kanının üzerinize serpilmesi için, Baba Tanrı’nın önbilgisine göre Ruh tarafından kutsal kılınarak seçildiniz. Lütuf ve esenlik artan ölçüde sizin olsun. Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babasına övgüler olsun. Çünkü O, kendi büyük merhametiyle yeniden doğmamızı sağladı. İsa Mesih’i ölümden diriltmekle bizi yaşayan bir ümide, çürümez, lekesiz ve solmaz bir mirasa kavuşturdu. Bu miras sizin için göklerde saklıdır. Zaman sona ererken açığa çıkarılmaya hazır olan kurtuluşa kavuşasınız diye iman sayesinde Tanrı’nın gücüyle korunuyorsunuz. Bu nedenle şimdi kısa bir süre çeşitli denemeler sonucu acı çekmeniz gerekiyorsa da, sevinçle coşmaktasınız. Böylelikle içtenliği kanıtlanan imanınız, İsa Mesih göründüğü zaman size övgü, yücelik ve onur kazandıracak. Bu imanınız, ateşle arıtıldığı halde yok olup giden altından daha değerlidir. Mesih’i görmemiş olsanız da Onu seviyorsunuz. Şimdi Onu görmediğiniz halde Ona iman ediyor ve sözle Anlatılamayacak yüce bir sevinçle coşuyorsunuz. Çünkü imanınızın sonucu olarak canlarınızın kurtuluşuna erişiyorsunuz.”
Petrus mektubuna lütufla başlamaktadır. Bu ayetlerde kurtuluş doktrinin bütün özelliklerini görebiliriz. Seçilmişlik, kutsanmışlık, kefaret öğretisi, satın alma ve yeniden doğuş. Bütün bunları sadece İsa aracılığıyla Baba’ya güvenerek alırız. Petrus, bunların büyük bir sevinç getirdiğini söylemektedir. Ama aynı zamanda da acı çekeceğimizden de bahsetmektedir.
Mat.24:9 O zaman sizi sıkıntıya sokacaklar ve öldürecekler. Benim adımdan ötürü tüm uluslar sizden nefret edecek.
Hıristiyanlar bazen kurtuluşun sorunların çözümü olduğunu düşünse de Kutsal Kitap bu konuda dürüsttür. Mesih İsa kendisi bile bu dünyada sorunlarımızın olacağını söylemiştir. Bazen hayal kırıklığına uğrarız, teşviksiz kalırız, yalnızlık çekeriz, işimizde, ilişkilerimizde zorluklar ve acılar yaşarız. Bazen beklenmedik sorunlar çıkar. Hatta bazen başkalarının günahları yüzünden acı çekeriz.
2.Tim.3:12 Mesih İsa’ya ait olup Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürmek isteyenlerin hepsi de zulüm görecek.
Bütün bu mektupları yazanlar Petrus, Pavlus ve diğerleri gibi o dönemde kendileri de acı çektikleri için kendi deneyimlerinden de biliyorlardı. Acı aracılığı ile yüceliğe gitmek İsa Mesih imanlısının hayatıdır. Mesih doğumundan itibaren acılar adamı olarak yaşadı. Aç, yorgun, evsiz, itilmiş, yalnız, dövüldü ve sonunda da öldürüldü. İsa kendi bedeninde acı çekti. Biz iman aracılığıyla onunla birleştiysek bu bizimde aynı acıları çekeceğimizi göstermektedir. Onunla birleştiysek Onun acılarında da Onunla birleştik demektir. Petrus buna “acılarında paylaşmak” der. Pavlus ise “Acılarında iletişim kurmak” der. Hıristiyan yaşamı çarmıhın altında olan yaşamdır. Luther: “Tanrı ancak acılarda ve haçta bulunur” demiştir. Pavlus buna bir armağan olarak bakmaktadır.
1.Pet.2:21 Nitekim bunun için çağrıldınız. Mesih, kendi izinden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu.
Lazar’ın mezarının önündeki Mesih’in acısını düşünün.
Yuh.11:33,35Meryem’in ve onunla gelen Yahudilerin ağladığını gören İsa’nın ruhunu hüzün kapladı, yüreği sızladı., İsa ağladı.
Burada üzüntü ve kızgınlık olmak üzere iki tane güçlü duygu bulunmaktadır. Mezarın başında Lazar’ın ölümünden dolayı üzülüyordu ve aynı zamanda ölümün acı veren gerçeği karşısında da kızgındı. Evrenin Tanrısı’nın Lazar’ı diriltebilecek gücü olduğu halde üzülüp kızması gerekmezken dünyadaki bu acı için bizim yaptığımızın aynısını yapmıştır. Biz de kötünün karşısında ağlayıp kızgınlıkla ve kutsal bir öfkeyle cevap vermeliyiz.
Acı problemiyle ilgili soru sormak yanlış değildir. İsa bile acıları sorguladı. Çarmıhtayken “Neden” diye bağırdı. Biz Babamıza “neden” diye sorabiliriz. Acı çekmenin bizleri İsa’ya daha fazla yaklaştıran bir etkisi vardır. Bizi yüceliğe hazırlamaktadır. Babamız bizi bu şekilde disiplin eder. Acılar imanımızı, ateşin altını arıttığı gibi arıtmaktadır ve sonunda imanımız arıtılmış saf altından daha değerli olacaktır. Bu yüzden İsa “Yeryüzünde hazineler biriktirmeyin” demiştir. Saf altın bile sonsuza kadar dayanmaz. Ama imanımız bizim hiç yok olmayacak en değerli hazinemizdir.
İşte bu yüzden özellikle arıtılmak için ateşten geçerken yapmamız gereken şey sadık bir şekilde kurtuluşumuzdan emin olarak Mesih’e tutunmaktır. Çünkü İsa Kendisi böyle yaptı. Onu ağlatan ya da öfkelendiren acıları vardı. Ama O sonuna kadar dayandı ve bu sayede yüceliği aldı. Bizim yapmamız gereken de budur. Dayanmalıyız. Tanrı’nın lütfü ile Mesih’e tutunarak dayanmalıyız. Çünkü Mesih kendine ait olanları hiçbir zaman kaybetmez. Bizler bu dünyada her tarafı kuşatılmış bir kent gibiyiz. Ama Her şeye Egemen Rab’bin ordusu bizimle savaşmaktadır. Petrus üç kez İsa’yı inkar etti. Ama tam olarak terk etmedi. Neden? Çünkü Mesih onun için dua etmişti. Petrus İsa’yı gördü. Ama görmeyenlere yazdı. Petrus mektubunda İsa’yı görmeden iman eden bizleri teşvik etmek için şimdiki acılardan bahsederken bizi hemen gelecekteki yüceliğe geçmektedir.
16- GÖRKEM
YÜCELTİLME
Vah.7:9 Bundan sonra gördüm ki, her ulustan, her oymaktan, her halktan ve her dilden oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık tahtın ve Kuzu’nun önünde duruyordu. Hepsi de birer beyaz kaftan giyinmişti ve ellerinde hurma dalları vardı.
Yuhanna’nın gördüğü bu sayılamayacak kadar çok olan kişiler kimlerdi? Yuhanna’nın verdiği ipuçlarına göre -beyaz kaftanlar giymişlerdi, ellerinde hurma dalları vardı, Kuzunun tahtının önünde duruyorlardı- bu kişiler kurtuluş zaferini kutlayan lütufla kurtulmuş Tanrı halkıdır.
Vah.7:10-12 Yüksek sesle, «Kurtarış, taht üzerinde oturan Tanrımıza ve Kuzu’ya özgüdür» diye bağırıyorlardı. Bütün melekler, tahtın, ihtiyarların ve dört yaratığın çevresinde duruyordu. Tahtın önünde yüzüstü yere kapanıp Tanrı’ya tapınarak şöyle diyorlardı: «Amin.
Övgü, yücelik ve bilgelik, şükran ve saygı, güç ve kudret, sonsuzlara dek Tanrımızın olsun. Amin.»
Bu kişiler Tanrı’nın yüceliği için kurtuldular bu yüzden de Tanrı’ya yücelik veriyorlar. Bunlar bizleriz. Biz her kimsek ve nereden gelirsek gelelim hepimiz Tanrı varlığı önünde Ona Onun kurtaran lütfü için övgü sunacak olanlarız.
Vah.7:14 «Sen bunu biliyorsun, efendim» dedim. Bana dedi ki, «Bunlar, o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu’nun kanında yıkamış bembeyaz etmişlerdir
Boğazlanmış olan Kuzu Mesih ve bu kan da bizim için ödenmiş, uzlaşmayı sağlayan, suçumuzu kapatan ve öfkeyi uzaklaştıran kefaret kanıdır. Bu yüceltilme doktrinidir. Tüm bu kişiler sıkıntı döneminden geçerken acı aracılığıyla değil acı çekerek lütufla kurtulmuş kişilerdir. Burada kilisenin zaferi görülmektedir. Krallık tahtının önünde Kuzu’ya ve Tanrı’ya övgü sunan bu kişiler sona kadar dayanmış olanlardır. Bunun için Mesih’e olan şey bize de olacaktır. Yani taçtan önce haç vardır. Sıkıntı belli bir süre içindir. Ama sonunda yücelik gelecektir.
İsa’nın ikinci gelişinde, mükemmel ve ölümsüz bir bedenle dirilmiş olan Mesih’te olan herkes ölümsüz ve mükemmel bir bedenle dirilecektir. Bu yücelik Mesih’teki yüceliktir. Bu umut kurtuluşumuzun sadece geçmişteki değil aynı zamanda şimdiki ve gelecek zamandaki umududur. İsa’nın ikinci gelişinde Mesih’in yüceltildiği gibi Mesih’le birleşmiş olan kutsallar da yüceltilecektir. O bizde yüceltilirken biz de Onda yüceltileceğiz. Bu doktrin birleşme doktrinidir ve kurtuluş mesajının seçilmişlikten sonsuzluğa giden zincirinin son halkasıdır.
Rom.8:30 Tanrı, önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdığı kişileri akladı ve akladığı kişileri yüceltti.
Bu dirilişte Mesih’in dirilmesi gibidir ve sadece ruh yenilenmez, aynı zamanda beden de dirilmektedir.
Kol.3:4 Yaşamınız olan Mesih göründüğü zaman, siz de Onunla birlikte yücelmiş olarak görüneceksiniz.
Fil.3:20-21 Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Ve oradan, Kurtarıcı olan Rab İsa Mesih’i bekliyoruz. O, her şeyi kendine bağlı kılmaya yeterli olan gücünün etkinliğiyle bizim zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.
Thomas Bostan şöyle söylemiştir: “Biz Mesih’i dünyasal gözlerle Tanrı adamları olarak göreceğiz, çünkü Mesih hiçbir zaman insansal tarafını bırakmamıştır. Bedeni ilahi doğayla birleşmiştir. Göreceğimiz Mesih iki tane hırsız arasında asılmış olan dikenli tacı ile yüzündeki yaralı ve delinmiş elleriyle, parlaklık ve yücelik içindeki Mesih’tir. Biz Mesih’i kendisi gibi gördüğümüzde Onun gibi yüceltilmiş olacağız. Yeniden diriltildiğimizde sadece Adem’in suçsuzluk öncesi bedenine dönmeyeceğiz. Tanrı Oğlu’nun benzeyişinde yeniden yaratılacağız.”
Bu muhteşem bir umuttur. Vahiy 7.bölüm de yüceltilmiş yaşamın üç alanı anlatılmaktadır.
- Harika giysiler
- Kutsal bir iş
- Muhteşem bir sevinç
Harika giysiler: Bu kaftanlar önemlidir ki burada iki kez bahsedilmektedir. Kutsal Kitap’ta elbise farklı yerlerde de kullanılmıştır. Örneğin; Adem ve Havva utancı bilmedikleri için hiçbir şey giymiyorlardı. Ama günah işledikten sonra elbiseye ihtiyaç duymuşlardı. Kendilerine utançlarını kapatmak için yapraklardan uydurma bir giysi yaptılar. Çünkü suçluydular. Adem ve Havva’nın kendilerine yaptıkları giysiler bizim iyi işlerimizi simgeler.
Ama burada anlatılan giysiler çok özel giysilerdir. İsa’nın anlattığı düğün yemeği benzetmesini hatırlayalım.
Mat.22:11 «Kral konukları görmeye geldiğinde, orada düğün elbisesi giymemiş bir adam görmüş. Ona, `Arkadaş, üzerinde düğün elbisesi olmadan buraya nasıl girdin?’ diye sorunca, adamın dili tutulmuş. «O zaman kral, uşaklarına, `Şunun ellerini ayaklarını bağlayın, onu dışarıya, karanlığa atın!’ demiş. `Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.’
Kuzu’nun düğününe gelmenin tek bir yolu vardır, olduğun gibi gelemezsin. Kuzu’nun düğününe sadece Kuzu’nun kanında yıkanmış giysilerle gelebilirsin. Bu kanın günahlarımızı temizleme özelliği vardır. Kuzu’nun kanı kurtuluşun kanı, kefaret kanı, uzlaşma kanıdır. Bizler Mesih’in çarmıhına gittiğimizde bu çarmıhtan akan kanla arınırız. Bu kanın altında lekesiz oluruz. Paçavra giysilerimiz bu kanla değişip Onun doğruluğunun giysilerine dönüşür.
Yeş.61:10 RAB’de büyük sevinç bulacağım, Tanrım’la yüreğim coşacak. Çünkü çelenkle süslenmiş güvey gibi, Takılarını kuşanmış gelin gibi, Bana kurtuluş giysisini giydirdi, Beni doğruluk kaftanıyla örttü.
Antik dünyada beyaz kaftan giyilen beş farklı yer vardır. Roma döneminde askeri zafer zamanında zafer anlamında, gelinler düğünlerde paklık anlamında, köleler özgür olduklarında özgürlük simgesi olarak, dini festivallerde kutlama işareti olarak ve Yahudi kahinler kutsal görevin ifadesi olarak beyaz kaftanlar giydiler. Bizler de köleyken özgür, günahkarken kutsal, kurtuluş zaferini kazanan fatihler ve kahinler olduğumuz için beyaz kaftanlar giyeceğiz.
Sıkıntıdan geçip gelenler Kuzu’nun kanında yıkadıkları kaftanlarıyla gündüz gece Tanrı’yı övecekler. Levililerkitabındaki tapınma gökteki tapınışın simgesidir. Biz bu tapınışa dünyada kilisede başlıyoruz. Ama yüceltildiğimizde orada tahtın önünde çok daha muhteşem bir tapınma olacak.
Bir teolog şöyle söylemiştir: Tanrı’nın işinin en büyük amacı Kutsal Kitap’ta defalarca söylendi. Bu amaç tam anlamıyla Tanrı’nın yüceliğidir. Sonsuza dek ondan zevk almak ve Onu yüceltmek için yaratıldık.
Tanrı’nın önünde olma umudu bu dünyada acılarla ve üzüntüyle yaşayan bizler için Kuzu’nun huzurunda doğrudan onunla birlikte olmak en büyük berekettir.
Vah.7:15-17 Bunun için, «Tanrı’nın tahtının önünde duruyor, O’nun tapınağında gece gündüz O’na tapınıyorlar. Taht üzerinde oturan, çadırını onların üzerine gerecektir. Artık acıkmayacak, artık susamayacaklar. Ne güneş ne de kavurucu bir sıcaklık onları çarpacak. Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek ve yaşam sularının pınarlarına götürecek. Tanrı onların gözlerinden bütün yaşları silecektir.»
Bir sıkıntı,zorluk, üzüntü ya da acı her zaman göz yaşı demektir. Ama yüceliğe vardığımızda Tanrımız orada duracak ve son göz yaşlarımızı silecek. Bu bizim kurtuluş umudumuzdur.
[1] Westministir Kısa İlmihali, S:1
[2] Westministir Kısa İlmihali, S:21
[3] Heidelberg İlmihali, S:21
[4] Westminister Kısa İlmihali, S:31
[5] Westminister Kısa İlmihali, S:34
[6] Heidelberg İlmihali, S:60