Düz Mahalle, Belediye Tiyatro Karşısı
+90 (535) 607 41 99

Luther’in Kişiliği

Martin Luther
Luther’in kişiliğinin en derin gizleri hiç bir zaman tan olarak açıklanamıyor. Kişinin doğduğu ve yaşadığı çevresini ince ayrıntılarına değin bilebiliriz, soyaçekim ve eğitiminin ana ilkelerini de bilebiliriz, ama bütün bunlarla son biçimini olan, olgunlaşan kişiliği açıklayamıyoruz. Kişiliğin asıl yaşam kaynağı, derin ve gizli pınarlardan akıyor. Luther’in resimleri her yerde satılır. Bunlarda en çok tanınan tip yaşlı, şişkoca Luther’dir. Bu resimler genellikle Luther’in arkadaşı Lucas Cranach’ın, kendi oğullarının ve öğrencilerinin yapıtlarına dayanıyor. Gerçekte elimizde ancak beş tane asıl ve tarihs’el olarak Luther’e benzeyen portre vardır. Ötekiler az çok düş ürünleridir. Yazık ki, zamanın büyük ressamları Holbein ve Dürer reformcunun portresini hiç yapmadılar. Cronactı ise, kuşkusuz büyük bir ressam değildi. Ama yine de bu portreler bize Luther üstüne bir izlenim veriyor. Kaba ve  güçlü yüzü, çiftçi soyunun kanıtıdır. Kıvırcık saçların kapladığı iri ve yüksek alınlı başı dahiliğinin ifadesidir. Güçlü burnu, kapalı ağzı, güçlü çene, kararlılığını, çalışkanlığını gösterir. Dik duruş ve geniş omuzları, kendisine güvenen güçlü kişinin, ağız ve çenesinin ince ifadeleri ise, hoşgörülü ve sessiz melankolinin izlenimini veriyor. En göze çarpan özelliği bakışıdır. Arkadaşları onda parlayan iyiliği ve sevgiyi görürken, düşmanları gözlerinde şeytansal bir şey görüyorlardı. Leipzig tartışmaları zamanında savaş ve acıların yıprattığı Luther öyle zayıftı ki, başı olağanüstü büyük gözüküyordu, ama Worms’a gelince güçlü kuvvetliydi. Gerçi kanıtlandığı gibi, portreler biraz aşırıya kaçıyorsa da, Luther acılı son yıllarında çok kilo almış. Luther’in kişiliği, bize olağanüstü çok yönlü, hatta aykırılıklarla dolu bir karakter gibi geliyor. Düşmanları Luther’in zaaflarından oluşan sayısız listeler yapmışlardı. En büyük zaafı kızınca, aşırıya kaçan öfkesiydi. Kimi zaman kendisinden çok emin, aşırı derecede atılgan, inatçı ve eğilmez olurdu. Çok cesurdu, tehlikelerin büyüklüğünü anlamazdı. Öte yandan da fazlasıyla kendisini hor görüyordu, alçakgönüllü idi. Güvendiği insanlar da onu kandırabiliyor , güvenini kötüye kullanıyorlardı. Parasal değerler söz konusu edilecek olursa, onu sorumsuz cömertliğinden dolayı suçlayabiliriz. Luther’in kaba konuşmalarına değgin suçlamalara gelince, aynı suçlamalar Luther’in yakılmasını isteyen düşmanlarına neden yöneltilmiyor acaba? Luther’in saldırılarında hiç bir zaman gizli bir amacı ya da kendi önemini vurgulaması yoktu. Bu saldırılar, onun kolayca incitilebilen adalet anlayışından, peygamber gibi olan gerçeği sevmesinden kaynaklanıyordu. Reformasyona Tanrı tarafından ikna edildiğini anımsayacak olursak, o zaman ağır vuruşlarından kimisini anlayabiliriz. Luther aslında içine dönük, insanlardan çekinen, ancak evine karşı saldırıldığı zaman yiğitçe kükreyen bir çiftçiydi. Luther’in olağanüstü cömertliğine dair suçlamalar doğru ise de, suçlayanlar dinine bağlı olan bu insanın büyüklüğünü anlayamadılar. Onda yalnızca çocuklar ve çocuk gibilerde olan bir özellik vardı: açık gönüllü, kendi yararını aramayan biri olduğu için bütün yüreğiyle serbestçe, sevinçle o ana, o anın verdiği görevlere adayabiliyordu. Bir vaaz, bir sofra konuşması ya da ikili bir görüşme olsun, kendini buna tümüyle verirdi. Aldıkları armağanların değerini anlamayanlara ya da yüreğinin iyiliğini yanlış kullananlara Luther, zamanını, parasını, çalışmalarını, gücünü harcadı. Luther tarihin tanıdığı en verimli yazarlardan biridir. Yazdığı 350 yapıtın hepsi, o anın gereksinmeleri için açılan zengin yüreğinden akan sözlerdir. Kendisini önemli saymak, hesaplı yaşamak adeti değildi. Başkalarının gözlerinde taklit edilecek bir örnek olmak istemiyordu bile. Her zaman davranışlarında kral gibi özgürdü. Bütün resmiyetlerden uzaktı, ancak doğal olarak yürekten gelen şeylere değer veriyordu. Onun için önemli olan yürüttüğü davaydı, kendi kişiliğine önem vermiyordu. Luther Rabbin “kutsal kaygısızlığın övgüsünü” (Matta, 6:19-34) göz önüne alarak cömert ve kaygısız olarak yaşıyordu. Luther’in dolaysız, doğa tazeliğindeki kişiliğinde bütün dahilere ortak olan bir özelliği var: doğa sevgisi. Ağır işlerinin ve içindeki savaşların altından kalkarak bir taşra vaizi gibi ara sıra bahçesine gidip ağaçları budar, çiçekleri sular , kuşların ötüşünü dinler , meyve çeşitlerini araştırırdı. Worms ve Koburg’ta olduğu gibi, öldüğü gece de açık pencere önünde, yıldızların sessizliğini seyrederek Dua ediyordu. Onun olağanüstü dil ustalığı, çabuk bulunan ve çarpıcı benzetmeleri doğa sevgisinin, geniş anlayış yeteneğinin, bir kanıtıdır. Luther’in kişiliğinin bir yönü de mizah anlayışıdır. Bu da doğallık ve cömertlik özellikleri gibi çiftçi soyunun bir kalıtıdır. Luther tarihin tanıdığı büyük mizahçılardan biridir. Mizah anlayışı açık düşünceleri, akıl ve insanlarla olaylara karşı hoşgörü gerektirir. Kendisi üzerine yaptığı şakalar, gerginliği azaltıp önemli işlerde daha akıllıca davranmasını sağlardı. Ama bu özellikle birlikte, Luther’in kimilerine göre hastalık halini almış olan melankoliyi de unutmamalıyız. Bu iki özellik onda yan yanaydı. Luther’in, tarihte bulunmayacak ölçüde büyük olan suçluluk duygusu tek tek günahlardan değil, Tanrı önünde olan tüm yaşamının genel bozukluğundan ileri geliyordu. Bunu da kimileri hastalık olarak yorumluyorlar. Luther’in bütün yaptıklarının ruhunun hastalığından kaynaklandığını öne sürenler de var. Ama buna kesinlikle şöyle karşılık vermeliyiz: Öyle zannetseler bile, Luther olağanüstü görevini başardı. Luther hem ruhsal hem de bedensel yönden çok acı çekti. Hazımsızlık, romatizma, dayanılmaz baş ağrıları, uykusuzluk, böbrek taşları, emoroid, çekiyordu. 1527 yılından başlayarak çok duygulu sinir sisteminden gelen kalp ıspazmosları vardı. Bunlar çok duygulu ve yetenekli insanlarda sık sık görülür. Hastalık ve onun getirdiği sıkıntılar Luther’i daha çok Tanrı’ya güvenmeye itti. Ama bu, reformasyonun, hastalığının sonucu olduğu anlamına gelmez. Katolikler ellerinden geldiğince Luther’in kişiliğini ve işini karalamaya çalışıyorlardı. Luther’in ölümünden bir yıl önce İtalya’da onun soyunu ve ölümünü anlatan düşsel ôykülerden oluşan bir kitap yayımlandı. Katolikler bu öyküyü çok anlatırlarmış. Dediklerine göre, Luther annesi ile İblis arasındaki zina sonucu doğmuş. Ölmeden önce de cesedinin kilisenin mihrabına konulmasını, Tanrı gibi tapınılmasını emretmiş. Ama babası iblis gelip onu öyle bir güçle almış ki, kilisede bir hafta boyunca kükürt kokmuş. Luther bu kitabı Almanca’ya çevirip yayımladı. Önsözünde, kitabı nerdeyse sevinç ve mutlulukla okuduğunu belirtti. Çünkü Papa ve yandaşlarının kendisinden can yürekten nefret ettiklerini gördükçe, ağrılar içinde inleyen vücudunu daha iyi hissediyordu. Sonra, bu tür saldırılar yarar getirmeyince, Katolikler Luther’in ruh hastası olduğunu, v.b. savları ileri sürüyorlardı. işin doğrusu, Luther luluk sonucu kaçak bir rahibeyle evlendiğini, ayyaş olduğunu, v.b. savları ileri sürüyorlardı. İşin doğrusu, Luther yaşam yönüyle çağdaşlarından çok üstündü. Midesi için olağan çiftçi yemekleri yerdi, sarhoşluğun olağan bir şey sayıldığı bir zamanda bira ve şarap kullanmada ölçülüydü. Açıkça kralların, kayserlerin, kardinallerin, birçok Papa’nın da ayıp sayılan zührevi hastalığa yakalandığı bir zamanda Luther’in en yakın keşiş arkadaşları, onun ahlaksal yönden çok iyi olduğunu söylerlerdi. Luther, ruhsal yönden her şeyi ölçebilen bir devdi. Ama kişiliğinin en derin gizi tümüyle inancına adanmış, vicdanına bağlı bir kişi olmasıydı. Tanrı’nın huzuru vicdanında bulundukça, her şey iyiydi. Tanrı’yı bulmasıyla az kalsın yok olacaktı. 0, Tanrı’dan uzak, terkedilmiş, Tanrı öfkesinin altında kalmış bir kişiydi. Ama günahlarının bağışlanmasının verdiği evlatlık hakkını, huzuru, sevinci, gönül borçluluğunu da biliyordu. “Günahların bağışlandığı yerde yaşam Ve mutluluk vardır.” Bu denemeden sonra en büyük sorun şuydu : Tanrı’ya nasıl yakın kalabilirim? Tüm yaşam O’nun huzurundadır. Yaşamın görevleri ve zorlukları, gönül borçluluğu ile içten bağlılığı yaratan Tanrı’nın armağanlarıdır. Luther hiç bir zaman bir görev peşinde koşmadı; görevler ona verildi, onu işe zorladı. Tanrı günlük yaşamımızın ufak tefek işlerinde bizi koruyorsa, hepsinden büyük ve önemli olan canlarımızın kurtuluşu O’nun elinde değil midir? Tanrı’ya yücelik ve insanlara tüm güven ve avuntu. İşte, Luther’in yaşam kaynağı buydu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir